TarihSayfası tarihsayfasi.com



warning: Creating default object from empty value in /home/icom/domains/ihya.com/public_html/tarih/modules/taxonomy/taxonomy.pages.inc on line 33.

Yıldırım Beyazıd

Padişahlık Sırası 4

Saltanatı 13 Yıl
Cülûsu 9 Auğostos 1389
Babası Murâd-ı Hüdâvendigâr
Annesi Gülçiçek Hatun
Doğumu 1360Vefâtı 8/9 Mart 1403 gecesi
Kabri
Bursa Bâyezîd Hân Türbesindedir

Osmanlı pâdişâhlarının dördüncüsü. Babası Murâd-ı Hüdâvendigâr, annesi Gülçiçek Hâtundur. 1360'ta doğdu. Küçük yaştan itibâren zamânın en mümtaz âlimlerinden din ve fen ilimlerini tahsil etti. Değerli kumandanlardan sevk ve idâre dersleri aldı. 1381 yılında devlet idâresini öğrenmesi için Kütahya'ya vâli tâyin edildi. 1389'da yapılan birinci kosova Savaşına katılarak büyük kahramanlık gösterdi. Savaş sonunda babası sultan Murâd'ın şehâdeti üzerine tahta çıktı. Cesâret ve gözü pekliğiyle ün yaptığından kendisine ''Yıldırım'' lakabı verilmiştir. Tahta geçtikten sonra ilk olarak Sırbistan işlerini düzene koydu.

Esirleri bağışlıyan, bağışladığı esirlerin yeminlerini de ken­dilerine iade ederek «gidiniz, kuvvetlerinizi toplayınız ve be­nim üzerime geliniz. Ben sizleri yenmek için, daima burada olacağım..» diyen bu kahraman padişah, şüphesiz ki esir ola­rak yaşıyamazdı. Hele bu mağlubiyetten sonra, ona mülkü ve tahtı iade olunsa dahi yaşıyarnazdh Çünkü o zaferler ka­zanarak İslâmı, bütün bayrakların üzerinde dalgalandırmakla vazifeli bir kahraman padişahtı... O yüzden yaşamadı. 40 ya­şında ebedî hayata geçtikten sonra şehid babası Hüdavendi-gâr'ın istediği gibi, hem kendisini, hem de babasını hayırla yâd ettirecek bir isim bıraktı. Yıldırım Bayezid Han, 14 yıl sü­ren padişahlığında sayısız zaferler kazandı. Birçok vakıf ve ederler meydana getirdi.

Mekânı cennet, makamı yüce olsun. (Amin) Rahmetulahi Aleyh

Osmanlı kaynaklarına göre; Yıldırım Bayezid'in izdivaç et­tiği hanım sayısı, Germiyanoğlu Süleyman Şahın kızı Devlet -şah Hatun ile başlar ve bu birincidir. 2. si ise, Sırp Kralı La-zar'ın kızı Maria veya Olivera Despina'dır. 3. hanımı ise Aydi-noğlu beyliğinin reisi İsa Bey'in kızı Hafsa Hatundur. Devlet-şah Hatun, annesi tarafından Mevlâna Celâleddin Rumîye Mevlânanm oğlu Veled Çelebinin kızı Mutahhare Hatundan dünyaya gelmesiyle mensubdur. Düğünleri 778/1378'de ya­pılırken çeyiz olarak Germiyanoğlu Tavşanlı, Emet, Simav şehirlerini verdi. Devlet Hatun İsa ve Musa Çelebileri dür-ya'ya getirmiştir. Devletşah Hatun 1414'de Bursa'da vefat ettiğin de 1402'de husulegelen Ankara hezimeti ve kocası Yıldırım Bayezid'in vefatının üzerinden oniki yıl geçmişti. Ta-biiki iki oğlunun taht kavgalarının da şahidi olduğunu göz önüne alırsak bir hayli muzdarib yıllar geçirdiğine hükmede­biliriz.

Yıldırım, bu olanları gördükten sonra, atının üzengileri üze­rine doğrulup, Timur'un merkezine bir nazar atfettikten son­ra, bütün şiddet ve sür'atiyle Timur ordusunun kalbine dolu dizgin, çala kılıç ilerlemeye başadı. Önüne çıkanlar yedikleri darbe ile canlarından oluyorlardı.

O sırada Çelebi Sultan Mehmed, emsalsiz kahramanlıklar gösteriyor, kılıcını bir vüc?uddan çıkarıp, başka bir boyun uçuruyordu. Elhak kahramanlığın, şecaatin en güzel örnek­lerini ortaya koyuyordu. Timur Ordusunun nice birliklerini yerle bir ediyor, fakat tükenmez sel gibi gelen taze birlikler, kafi zafere imkân vermiyordu. Buna mukabil Çelebi Meh-med'in dilaverieri şehitlik şerbetini içtikçe, onların yerine takviye gelmiyordu. Çelebi Mehmed'in dayanması, artık kahramanlık olmaktan çıkıyor, bir intihara gidişe benziyordu. Lalası Bayezid Bey 800 süvari ile, ileride Osmanlıyı yeniden kuracak olan bu kahraman şehzadeyi, güç bela ric'ate razı ediyor. Tokat ve Amasya taraflarına çekilmeyi kendisine ka­bul ettiriyordu...

Artık, harp sahnesinde Kahraman oğlu kahraman Yıldırım Bayezid Han ve O'nun bir avuç mücahid arkadaşları kalmşı-tı... Şehzadelerden de yalnız Musa Çelebi vardı...

Tam zaferin Yıldınm'a müteveccih olduğu anda, Kara Ta­tarlar Timur'un ordusunda yer alan Tahiruddin tarafına geçti­ler. Geçmekle de kalmayıp, Osmanlı askerinin üzerine ok at­maya başladılar. Bir şaşkınlık meydana geldiği sırada, Ger-miyan, Aydın ve Saruhan askeri de Timur ordusunda bulu­nan beylerin yanına iltihak ediverdiler.

İşte bu durum savaşın neticesini değiştirirken, Yıldırım na­mına büyük bir şanssızlığı da beraberinde getiriyordu. Çünkü zaten çok büyük bir fark olan 700.000 ile 150.000 arasında ki oran, takriben 30.000 askerin de gidişiyle kabil-i kıyas ol­maktan çıkmıştı. Çünkü 30.000 asker Yıldınm'ın ordusun­dan ayrılmakla kalmamış, karşı kuvvet tarafından olarak sal­dırmaya başlamıştı. Bu da yetmiyormuş gibi, düşmanla içice bir durum ortaya çıkmıştı.

Şehzade Süleyman durumu görünce, Sadrazam Ali Paşa'ya;

«— Paşa, ne yapmak lâzımdır?» diye sordu. - .

Sadrazam:

«— Kaçmak selâmettir, gidelim!» diyerek atının başını çe­virince, Şehzade Süleyman Çelebi de ona uyarak, Bursa'ya doğru at sürmeye başladılar.

H. 804/M. 1402 Yılı, Zilhicce ayının 19. günü, Ankara'nın Çubuk suyu kenarında meydana gelen tarihin önemli sayfa­ları arasında büyük bir yer tutan bu savaş, İslâm'ın en acı hatıralarından birini meydana getirmiştir.

Bu savaşın tafsilâtına geçmeden önce, iki ordu hakkında bazı malûmatlar vermeyi lüzumlu gördük:

Yıldırım Bayezid'in ordusu 150.000 kişilik bir ordu idi, fa­kat bunun 50.000 kişisi yeni fetholunmuş beyliklerin aske­riydi. Bunlar Yıldırım Ordusunun intizam ve sadakatindeki yüksek mertebeye gelemedikleri gibi, Timur'un bu savaşta galip gelmesi halinde, yeniden beyliklerine kavuşma ümidini de taşıyan askerlerdi. Bunlardan bazıları şunlardı: Sırp, Kara­man, Germiyan, Aydın ve İsfendiyar kıtalarıydı.

Timur'un ordusu ise; 700.000 Tatar süvarisinden mürek­kep olmakla beraber, başıbozuk bir Asya ordusu değil, aksi­ne her 10 nefere bir onbaşı, 10 onbaşılık bir kuvvete bir yüz­başı, 10 yüzbaşılık bir kuvvetle bir binbaşı, 10 binbaşılık kuvvete bir emir, 10 emirlik bir kuvvete bir emir'ül ümera kumanda ediyordu.

Timurlenk'e cevabî mektubu gönderen Yıldırım Bayezid, yine Bizans muhasarasına gitmişti ki, Timurlenk Sivas'a hü­cum edip, çok büyük zulümler yaparak, adeta Sivas'ı kana boyadı. Bu haberi alan Yıldırım Bayezid, Anadolu'ya dönerek önce Sivas'ı aldı. Oradan Malaryaya uzanıp ele geçirdikten sonra, Timur'un bağlısı Erzincan Emiri Tahirüddin'den vergi istemek üzere elçiler gönderdi. Tahirüddin, vergi vermediği gibi, bu durumu Timur'a bildirip Yıldırım Han'ı şikayet etti:

Timurlenk bu şikayetnameyi alınca müthiş kızdı ve derhal Sivas üzerine yürüdü. Bu sırada Yıldınm'in oğlu Ertuğrul Bey, sİvas valisi olarak vefat ettiğinden, Sivas muhafızları da şaşkındı. Timur, bu şaşkınlıktan istifade ederek Sivas'a yeni­den girdi. Birincisine rahmet okutturacak zulüm ve işkence­lerde bulundu. Kazdırdığı çukurlara 4000 kadar Osmanlı as­keri olan mücahideri diri diri doldurup, üzerlerini toprakla örttürdü. Yalnız kale muhafızı olan Malkoç Bey'i öldürmeye­rek «git gördüklerini efendine anlat» dedi ve geri gönderdi.

Malkoç Bey, Yıldrım Bayezid'e elim vak'ayı anlattıktan sonra, gene de bu adama uyulmamasını tedbir olarak söyle­di.

Sultan Ahmed Üveysî'nin ve Karakoyunlu Kara Yusuf Bey'in Sultan Yıldırım Bayezide sığınmalarını takiben; Ti­mur'un elçileri Sultan Yıldırım Bayezid'e bir mektupla gelip, kendisine takdim ettiler. Sözkonusu mektup, kısaca şöyley­di:

«Ey Anadolu'nun hükümdarı olan Yıldırım Bayezid! Biz, Allah'ın bütün şehirlerinde yeni bir sultanız. Bütün beylere ve hükümdarlara galip gelmişiz. Bütün halk bizim kılıçları­mızın korkusundan ve askerimizin heybetinden kaçtılar. Bunlar bir fesad tohumudur. Bütün şehirlerin ve ahalinin baş belasıdırlar. Bunların tasladığı büyüklük Firavun ve Hâ-man'a benzer. Eğer sen, işinin sonu kötü olmasını istemez­sen, onları kabul etme, Onlar nereye girseler uğursuzluk getirirler. Bu makule kimselerin, Anadolu'nun kanadı altın­da bulunması yakışmaz. Sakın onlara sahip çıkma. Onları tut ve hapset yahud da kov.! Memleketinden çıkar! Bizim emirlerimize karşı gelmekten sakınınız. Bize karşı gelenlerin hallerini duymuşsunuzdur. Onlara nasıl davrandığımızı öğ-renmişsinizdir. Artık birbirimizle dövüşmek ve savaşmak şöyle dursun, dedikoduyu bile uzatmayınız. Allah'ın doğru yola ilettiğine selam olsun. Hergün olduğu gibi, bugün de iş Allah'ın elindedir.»

H. 801/M. 1399 yılında Mısır Sultanı Berkuk ölünce, yeri­ne 12 yaşındaki oğlu Melik Nasır Ferec tahta geçti. Melik Nasır'in yaşı küçük olduğundan, Atabeyler idareyi ele aldılar. Tabii bu arada nüfuz mücadeleleri de ortaya çıktı, karışıklık­lar aldı yürüdü. İşte bu karışıklıklar Timur'un iştahını kabart­tı. Çünkü O, böyle karışık yerlerde neticenin daha çabuk alı­nacağını gayet iyi bilirdi. Semerkant'tan kalkıp Rey şehrine geldi. Bu gelişten ürken, Irak Emiri Sultan Üveys Celairi'nin oğlu Sultan Ahmed, Karakoyunlu Kara Yusuf'un Taht-ı idare­sinde olan Diyar-ı Bekir'e gidip oradan beraberce H. 802/M.1400 senesinde Yıdınm Bayezid, cennetmekan babası Hüda-vendigâr'ın en iyi dostianndan olan Sultan CIveys'in oğluna kucağını açtı. Ve onun arkadaşı Karakoyunlu Kara Yusuf'u da İslârn kardeşliğinin en güzel numunelerini göstererek ağırladı.

Sultan Yıldırım Bayezid Han namına hutbe okunacak olan bu İslam Mahallesine imam, müezzin ve kadı tayin edildikten sonra, Göynük'ün Taraklı Yenice'sinden getirilen çok miktar­da müslüman aileler buraya yerleştirildiler. Şunu unutma­mak lazımdır ki, bir yerin maddeten ele geçirilebilmesindeki kolaylık, o yerin önce manen elde edilmesiyle daha da ko­laylaşır ve sağlamlasın İşte buraya getirilen bu müslüman ai­leler, bir cihetleriyle de (gönül fatihleri) idiler...

Fakat, Timur Vaka-i hazininden sonra Kayser bu mahalle­yi dağıtmış ve müslümanlara eziyetler vermiştir. Timur Os­manlı Ülkesini çiğneyip Yıldınm'ı yenmekle kalmamış, Bi­zans içinde bir avuç gönül fatihinin de izdıraplar içinde terk-i can etmelerine sebeb olmuştur.

Son yorumlar