Ailelerde Bölünmeler

Ailelerde Bölünmeler

Ebu Talib´in büyük oğullan, Talib ve Akil, küçük kar­deşleri Cafer ve Ali´nin aksine müslüman olmadılar vo ay­nen babalan gibi yeni dine girmekte tereddüt ettiler, fakat hoşgörülü kaldılar. Yeni dine karşı tutumu çok farklı olan­lardan biri de Ebu Leheb idi: Kureyşlilerin bir Önceki top­lantısından beri yeni dine düşman olduğunu daha açık söylemeye başlamıştı. Ebu Leheb´in karisi ve Şemsli lider Ebu Süfyan´ın kardeşi olan Ümmü Cemil de Peygamber´e (s.a.v.) karşı özel bir düşmanlık besliyordu. Aralarında iki oğullarını, Peygamberin kızları Rukiye (r.) ve ümmü Gülsüm´ü (r.) boşamaya zorlamaya karar verdiler. .O zaman oğullarının Peygamber*in (s.a.y.) kızlarıyla evli mi yoksa henüz nişanlı mı olduğu hakkında kesin bilgi yoktur.- Fa­kat Ümmü Cemil´in bu boşamalardan duyduğu sevinç, zengin Ümeyye kuzeni Osman tbn Affan´ın Rukiye´yi is­tediğini ve onunla evlendiğini duyduğunda kayboldu. Bu evlilik Peygamber (s.a.v.) ve Hatice (r.) için bir öncekin­den daha sevindirici İdi. Kızları mutluydu ve yeni damat­ları hem kızlarına hem de onlara karşı saygı ve sevgi bes­liyordu. Onların şükretmesi gereken başka bir konu da­ha vardı: Rukiyye kızları arasında en güzeli ve tüm Mek­ke´de kendi akranlarının en güzeli idi. Osman da çok ya­kışıklı bir adamdı. ikisini bir arada görmek bir sevinç kav-nağı oluyordu. «Allah güzeldir ve güzelliği sever-[1]. Evliliklerinden kısa bir süre sonra, ikisi de Mekke dışındayken Peygamber (s.a.v.) onlardan haber almak için bir adam gönderdi, fakat adam beklenilenden çok geç geri döndü. Geciktiği için özür dilemeye başladığında, Peygamber (s. a.v.) sözünü kesti ve: «Bırak, seni neyin geç bıraktığını ben söyleyeyim; orada- Osman ve Rukiye´nin güzelliklerini seyretmeye daldın ve o yüzden de geç kaldın»[2] dedi.

Peygamberin halası Erva, islam´a girmek için kararı­nı vermişti. Bu ani kararının en önemli sebebi ise on-be? yaşındaki Oğlu Tulayb´m kısa bir süre önce Erkam´m evin­de inancını açıklamasıydı. islam´a girdiğini annesine ha­ber verdiğinde annesi: «Biz, erkeklerin yapabildiğini yapa­bilirsek, kardeşimizin oğlunu koruyacağız» dedi. Fakat Tulayb bu tür belirsiz bir ifadeyle yetinmedi ve «Seni İslam´a girip, O´na tabi olmaktan alıkoyan nedir? Kardeşin Hamza da müslüman oldu.» dedi. Annesi her zamanki gibi di­ğer kız kardeşlerinin kararını beklediği Özürünü dile getir­diğinde ise Tulayb onun sözünü kesti: «Tanrı adına sana yalvarıyorum, git ve onu selamla, ona inandığını söyle ve Allah´tan başka taun olmadığına şehadet getir». Erva oğ­lunun dediklerini yaptı; müslüman olduktan sonra cesa­reti arttı ve kardeşi Ebu Leheb´i yeğenine yaptıklarından dolayı azarladı.

Hatice´nin akrabalarına gelince, İslâm´ın Mekke´de ta­nınmaya başlamasından kısa bir süre sonra üvey kardeşi Nevfel, İslam´ın en kötü ve en azgın düşmanı oldu. Fakat onun bu düşmanlığı oğlu Esved´in yeni dine girmesini ön­leyemedi. Esved´in Müslüman oluşu Haticeye bir bakıma Nevfel´in düşmanlığını unutturuyordu. Fakat ne yazık ki en sevdiği yeğeni ve birkaç yıldan beri de damadı olan Şems´li Ebu´l-As, karısı Zeyneb İslam´a girdiği halde müs-lümanhğı kabul etmiyordu. Karısı müslüman olduğu için, kabilenin ileri gelenleri ders olsun diye onu boşaması için Ebu´s´ı zorluyorlardı., O kadar ileri gittiler ki Zeyneb´i boşamasına karşılık ftîekkeden en güzel, en zengin ve ensoylu kadınla evlenebilmesi için tüm olanaklarını bu yolda harcayacaklarına söz verdiler. Fakat Zeyneb´le Ebu´l-As birbirlerini seviyorlardı; Zeyneb (r.) her zaman kocasının da müslüman olması için dua ediyor ve Öyle olmasını ümit ediyordu, kocası da Zeyneb´i sevdiği için kendisini boşa­maya zorlayanlara istediği kadının evde olduğunu ve baş­ka bir kadın da istemediğini söyledi. Hatice´nin yeğenle­rinden bir diğeri olan Hakim de -kendisine yirmi yıl ka­dar önce Zeyd´i nediye eden kardeşi Hişam´ın oğlu- Ebu´l-As gibi halasına ve halasının ev halkına karşı sevgi va saygı beslemeye devam ediyor, fakat Kureyş tanrılarına da karşı çıkmıyordu. Hakim´in kardeşi Halid ise müslüman olmuştu.

«Gerçek şu ki, sen, sevdiğini hidayete eriştiremezsin, ancak Allah dilediğini hidayete eriştirir.» (Kasas: 56).

Bu âyetle ifade edilen gerçek Kur´an´ın her yerinde tekrarlanır. Fakat bu tür ayetler, Peygamberir (s.a.v.) üs­tünden sorumluluk yükünü kaldırsa da, onun Mahzum´lu kuzeni Abdullah´ın küfrüne üzülmesini engelleyemiyordu. Onu çok üzen bir başka durum daha vardı: büyük amca­sı Hâris´in oğlu, bir zamanlar çok samimi arkadaşı olan Ebu Süfyan da müslüman olmayı kabul etmiyordu. Pey­gamber (s.a.v.) onun mesaja karşı duyarlı olacağını ümit ediyordu, fakat aksine İslam aralarına bir engel oldu. Bü­yük bir ihtimalle amcası Ebu Leheb´in etkisiyle Ebu Süf-yan´ın vahye ve peygambere (s.a.v.) karşı soğukluk ve an­layışsızlığı gün geçtikçe arttı. Yukarıdaki âyetin gerçek ol­duğu başka durumlarda da gözleniyordu: Ebu Bekir Müs­lüman olduğunda karısı Ümmü Ruraan ve başka bir karı­sından olan oğlu Abdullah´la kızı Esma ona uymuşlar ve İslam´a girmişlerdi. Ummö Ruman kısa bir süre önce Aişe adını verdikleri ve Zeyd´in oğlu Üsame gibi İslam´ın ilk çocuklarından olan bir kız çocuğu dünyaya getirmişti. Ebu Bekir bir çok kimsenin müslüman olmasına neden oldu­ğu halde en büyük oğlu Abdu´l-Kâbe´yi İslama sokama-mıştı. O, annesi Ümmü Kuman ve babasının tüm çabala­rına rağmen yeni dine girmemekte ısrar ediyordu.

Mütnînler, hayal kırıklığı içindeydiler. Kâfirlerse, Mek­ke´de yaşam tarzlarını tehdit eden ve gelecekle ilgili, özel­likle çocuklarının evlilikleriyle ilgili projelerini suya düşü­ren bir olayla karşı karşıya bulunduklarının farkına var­mışlardı. Mahzumilerâen Abdullah, mecliste kuzeni Muhammed´e (s.a.v.) sert bir şekilde karşı çıktığında, Benî "" Mahzum çok sevinmişti. Abdullah´ın kardeşi Züheyr de, yeni dine ondan daha az düşmanlık beslemesine rağmen mûslüman olmayı reddetmişti. Abdullah gibi Züheyr de Abdu´1-Muttalib´İn kızı Atike´nin oğluydu, fakat şimdi hayat­ta olmayan babaları Atike adında başka bir kadınla ev­lenmiş ve ondan bir kız çocuğu olmuştu. Adı Hind olan bu kız on dokuz yaşındaydı ve çok güzeldi; kısa bir su­re önce de iki üvey ağabeyinin kuzeni olan Mahzum´un diğer kolundan Ebu Seleme ile evlenmişti. Bu evlilik ka­bilenin iki kolunu birbirine bağladığı için tüm kabileyi memnun esmişti. Fakat Ebu Seleme´nin mûslüman oldu­ğunu duyduklarında bu memnunluk üzüntü ve kızgınlığa dönüştü. Bu kızgınlık, Hind´in -veya her zamanki lakabı olan Ümmü Seleme´nin- kocasını bırakmak yerine, onunla birlikte en samimi müslümanlardan biri olduğunu duxun­ca, İki| katına çıktı.

Ebu Seleme´nin babası öldüğünde, annesi Berre, Ku-reyş´in Amir kolundan bir adamla evlendi ve ondan Ebu Sabra adında bir oğlu oldu. Amir´in şefi olan Süheyl kısa bir süre önce kızı Ümmü Gülsüm´ü Ebu Sabra´yla evlen-dirmişti Ben», kardeşi Erva´nın aksine henüz îslâm´a gir­memişti. Fakat Ebu Sabra hem üvey kardeşi Ebu Seleme hem de üvey annesi, babasının ikinci karısı Mey m un e sa­yesinde yeni dine İlgi duymaya başlamıştı. Peygamber «Gerçekten şu kız kardeşler gerçek mü´minlerdir»[3] derken Meymune ve Abbas, Hamza ve Cafer´in hanimlan olan üç kız kardeşini kasdediyordu. Meymune´nin Ebu Sahranın babasıyla evlenmesi Amir kabilesine, güçlü bir iman örne­ği gösterdi.

106

Süheyl, diğer kızı Sehle´yi, Şemsi lider Utbe´nin oğlu Ebu Huzeyfe´yle evlendirmişti. Amir kabilesi güç yönün­den ilerlemede biraz geç kalmıştı, bu nedenle bu evlilik on­lar için ve diğer kabile için avantajlıydı. Evlendikten kısa bir süre sonra bu, çift îslam´a girdi. Onları Ebu Sabra ve Ümmü Gülsüm ikilisi izledi. Yani Süheyl iki kızını ve dik­katle seçilmiş iki damadı yeni dine kaybetmişti. Aynı şe­kilde üç kardeşi Hatib, Salit ve Sekran´ı ve Sekran´m ka­rısı, kuzenleri Sevde´yi de kaybetmişti. Fakat Süheyl´e gö­re en kötü olanı en büyük oğlu Abdullah´ın da Peygam­berin Cs.a.v.) en hızlı takipçilerinden biri olmasıydı. Ab­dullah babasının da bir gün hidayete erip, kendilerine ka­tılacağını ümit ediyordu. Peygamber de aynı ümidi taşı­yordu, çünkü Süheyl diğer liderler içinde en merhametli ve en a kıllı siy di. uzun süreden beri de sık sık ruhsal din­lenme ve tefekkür için inzivaya çekilirdi. Fakat buna rağ­men o yeni dine düşman oldu, çok şiddetli olmasa da düş­manlığını korudu. Çocuklarının kendisine itaat etmemesi de bu düşmanlığı besleyen bir nokta oldu.

Abdu´ş-Şems içinde Ebu Huzeyfe, anne-baba otorite­sine karşı çıkan tek lider oğlu değildi. Rüyasında Peygam­berin (s.a.v.) kendisini ateşten kurtardığını gören Halid, ilk zamanlar islâm´a girdiğini ailesinden gizlemişti. Fa­kat babası bunu duyduğunda eski dine döndüğünü itiraf etmesini istedi. Bunun üzerine . Halid: «Muhammed´in (s.a.v.) dininden vazgeçmektense ölürüm daha iyi-* dedi. Babası bu sözleri duyunca onu acımasızca dövdü ve yiye­cek ve içecek vermeksizin bir odaya kapattı. Fakat üç gün sonra Halid kaçmayı başardı; babası daha fazla ileri git­medi, fakat onu evlatlıktan reddetti. Utbe, oğlu Ebu Hu-zeyfe´y[4] karşı, Halid´in babasından daha sabırlı ve dikkatli davranıyordu. Babasına bağlı olan Ebu Huzeyfe de baba­sının birgün putperestliğin yanlış olduğunu göreceğini ümit ediyordu.

Abdu´ş-Şems´in Ümeyye boyuna gelince, Osman´ın (r.) müslüman oluşundan ve Rukiye´yle evlenişinden daha buyük kayıplar vardı. Müttefikleri Beni Esed İbn Huzeyme´-nm büyük bir çoğunluğu yeni dine girmişti., İçlerinde Pey­gamberin (s.a.v.) kuzenleri ve lider olan Cahş ailesinin de bulunduğu on dört kişi Müslüman olmuştu. Bu değerli müttefiklerin yanı sıra Ümeyyelerin Şefi Ebu Süfyan, Ab­dı ıllah´ın küçük kardeşi Ubeydullah İbn Cahş´la evlendir­diği kızı Ümmü Habibe´yi de yeni dine kaptırmıştı.

Adîy kabilesinin ileri gelen ailelerinden birinde ise Hak bağının diğer bağlan nasıl kırdığı son nesilde gözleniyor­du. Nufeyl´in iki ayrı karısından Hattab ve Amr adında iki oğlu vardı. Nufeyl´in ölümü üzerine Hattab´m annesi üvey oğlu Amr ile evlenmiş ve ondan Zeyd adında bir oğ­lu olmuştu. Bu nedenle Zeyd ve Hattab anne tarafından kardeş oluyorlardı. Zeyd, Varaka gibi Kureyşin putperest geleneklerinin yanlış olduğunu görebilen ender insanlar­dan biriydi. Sadece putlara tapma m ak la kalmaz, onlar için kesilen kurbanların etinden de yemezdi. O, İbrahim´in Al­lah´ına inandığını söyler ve Kureyşlileri topluluk içinde azarlamaktan çekinmezdi. Diğer taraftan Hattab, Kureys geleneklerine sıkı sıkıya bağlıydı ve Zeyd´in, kendi tap­tıkları tanrı ve tanrıçalara hakaret etmesine çok kızıyor­du. Bu yüzden Zeyd´i Mekke dışındaki tepelerde yaşama­ya zorladı, daha da ileri giderek Zeyd´in Kâ´be´ye yaklaş­masını önleyecek genç bir ordu kurdu. Bunun üzerine top­lumdan sürülen Zeyd, Hicaz´ı terkederek Irak´ın kuzeyin­deki Musul´a gitti, oradan da güneybatıdaki Suriye´ye git­ti. Gittiği yerlerde rastladığı rahib ve yahudi bilginlerine İbrahim´in dini ile ilgili sorular soruyordu. Sonunda, ona terkettiği ülkede ortaya çıkmak üzere olan ve İbrahim´in dinini tekrardan vazedecek olan bir peygamberin gelece­ğinden bahseden bir rahibe rastladı. Bunun üzerine Zeyd geri dönmeye karar verdi, fakat Suriye´nin güney sınırın­daki Lahm bölgesinden geçerken saldırıya uğradı ve Öldü­rüldü. Varaka onun Ölümünü duyunca çok Üzüldü ve bir ağıt yazdı. Peygamber (s.a.v.) de onu övdü ve onun Kı­yamet gününde «Büyük bir halkm değerini kendinde ta­şıyarak diriltileceğim» [5]söyledi.

Zeyd´in ölümünaen sonra yıllar geçmişti: Hattab da ölmüştü ve Ömer (oğlu) kardeşi Fatuna ile evlenen Zeyd´­in oğlu Sa´İd´le iyi anlaşıyordu. Fakat İslam´ın gelişiyle ara­larındaki bu dostluk kesildi. Çünkü Sa´id İslâm´a ilk gi­renlerden biriydi ve karısı Fatıma da ona uyarak müslü-man olmuştu. Fakat annesi Ebu Cehil´in kızkardeşi olan Ömer, yeni dine karşı çıkanlardan biriydi. Sa´id ve Fatı­ma, Ömer´in çok hiddetli olduğunu bildikleri için îslâm´a girdiklerini ona söylememeyi tercih ettiler. Ömer´in İslâm´a kaybettiği birileri daha vardı: karısı Zeyneb, Cumah ka­bilesinden Ma´zun´un oğlu Osman´ın kardeşiydi; Osman es­kiden beri zühd hali ile yaşar ve vahy gelmeden önce bile tek tanrıya inanırdı. O ve iki erkek kardeşi yeni dine ilk girenler arasındaydı. Onların ve Zeyneb´in İslam´a giren üç yeğenleri vardı. Bu dönemde Zeyneb´in müslüman olup olmadığı hakkında hiç bir kayıt yoktur. Çünkü onun bu konudaki eğilimlerini gizli tutacak yeterli nedeni vardı. Ağabeyi Osman, gerçi Ömer kadar hiddetli değildi ama uzlaşmaz bir yapıya sahipti.

Zeyneb ve erkek kardeşleri, kabilelerinin şefi ve İs­lam´ın en azılı düşmanlarından olan Ümeyye bin Halefin kuzenleri oluyorlardı. Birgün kurumuş bir kemiği alıp Peygamber´e (s.a.v.) : «Muhammed (s.a.v.) Allah´ın bunu di­rilteceğini mi iddia ediyorsun?» diyen Zeyneb´in kardeşi Übey idi. Daha sonra alaylı bir gülümsemeyle kemiği el­leri arasında ezmiş ve tozlarını Peygamberin yüzüne doğ­ru savurmuştu. Bunun üzerine Peygamber: «Evet, iddia ediyorum ki: Allah onu diriltecek ve seni de şu andaki ha­linle diriltecek, daha sonra da seni Cehenneme atacak.» Aşağıdaki âyetler Übey´e hitaben inmiştir:

«Kendi yaratılışım unutarak bize bir Örnek verdi; dedi ki: «Çü­rümüş bozulmuşken bu kemikleri kim diriltecekmiş?» De ki: «On-tart, ilk defa yaratıp, inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir.» (Yasin 78-79).

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Hadis. A.H.N. 133-4

[2] S. 205

[3] i. s. vm, 203

[4] I. S. IV, I, 68

[5] I.1.145
Top