TarihSayfası tarihsayfasi.com



Davet Yolunda Çekilen Açlık

Hz. Peygamber’in Açlığa Tahammül Etmesi

- Siz istediğiniz kadar yiyecek ve içecek bulamıyor musunuz? Andolsun, peygamberinizi gördüm, hurmanın en incelerinden bile karnını doyuracak miktarı bulamıyordu.

- Hz. Ömer halkın eline geçen dünya malından söz ederken “Ben Rasûlullah’ı gördüm, bütün gün ızdırab çekiyor ve karnını doyuracak kadar da olsa hurmanın en düşüklerini bile bulamıyordu” dedi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Terğib, V/154; Kenzü’l-Ummal, IV/40 (Hadisi İmam Ahmed, Tayalisi, İbn Sa’d, İbn Mace, Ebu Avane ve başkaları da rivayet etmiştir)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/296.

Ahiret Azabının Şiddeti, Allah Yolunda Açlık Çekenlere İsabet Etmez

Ebu Hureyre şöyle anlatıyor: Peygamber oturarak namaz kılarken ben huzuruna girerek

“Ey Allah’ın Rasûlü! Bakıyorum oturarak namaz kılıyorsun? Sana isabet eden nedir?” dedim. Hz. Peygamber

“Ey Ebu Hureyre! Açlıktır” dedi. Bunun üzerine ben ağladım, bana

“Ey Ebu Hureyre! Ağlama, kesinlikle kıyamet gününde, hesabın şiddeti dünyada Allah rızası için açlık çekene isabet etmez” buyurdu.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kenzü’l-Ummal, IV/41; Ebu Nuaym, Hilye’de; Hatib, İbn Asakir ve İbn Neccar, (Ebu Hureyre’den)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/296.

Hz. Peygamber’in Evinde, Ne Geceleri Işık, Ne de Gündüzleri Ateş Yanmazdı

- Hz. Aişe anlatıyor: Babam bize geceleyin, kesilmiş bir davar bacağı gönderdi. Evimizde ışığımız yoktu. Karanlıkta ben tuttum, Hz. Peygamber de doğradı. Veya Hz. Peygamber tuttu ben doğradım.[1]

- Zaman olurdu ki, Hz. Peygamber’in hanımlarına ait hücrelerin hiç birinde, aylarca ne ışık yanar, ne de ateş yakılırdı. Zeytin yağını buldukları zaman, onu merhem yerine kullanır ve iç yağını bulurlarsa da onu yerlerdi.[2]

Ebu Hureyre şöyle anlatıyor: Allah Rasûlü’nün ailesine ait hiç bir evde ne ekmek ne de yemek pişirmek için ateş diye bir şey yakılmazdı. Bu hâl bazan bir ay, bazan da iki ay böyle devam ederdi. Dinleyenler

“Peki ne ile yaşıyorlardı, ey Ebu Hureyre?” diye sordular. Ebu Hureyre,

“Hurma ve suyla geçinirlerdi. Bir de, ensardan bir kaç komşuları vardı. Allah onları mükâfatlandırsın. Ara sıra Hz. Peygamber’e süt gönderirlerdi” dedi.[3]

- Urve şöyle anlatıyor: Teyzem Aişe bana

“Yeğenim! And ediyorum ki, biz, iki ay bekliyorduk yine de Rasûlullah’ın hanelerinde ateş yanmıyordu!”

“Teyzeciğim, o halde siz nasıl yaşıyordunuz?” diye sordum. Bana

“Hurma ve suyla. Ayrıca Hz. Peygamber’in ensardan komşuları vardı. Onların sağmalları vardı. Onlar Rasûlullah’a hayvanların sütlerinden gönderirler, biz de o sütü içerdik” dedi.[4]

- Hz. Aişe şöyle anlatıyor: Bazan kırk gün geçerdi de, Rasûlullah’ın hiç bir evinde ateş yakılmazdı.

“Peki siz nasıl yaşıyordunuz?” diye sorulduğunda Hz. Aişe

“Hurma ve su ile yaşıyorduk. Onu da bulabilirsek” diye cevap verdi.[5]

- Mesruk şöyle anlatıyor: Hz. Aişe’nin hanesine gittim. Bana yemek verilmesini söyledi ve

“Ben doyuncaya kadar yemek yediğim zaman ağlarım” dedi. Niçin ağladığını sorduğum zaman da

“Rasûlullah’ın dünyayı terkettiği halini hatırlıyorum. Andolsun, Rasûlullah hiç bir zaman, bir günde doyasıya ekmek ile et yemedi” dedi.[6]

- Hz. Aişe şöyle diyor: Rasûlullah Medine’ye geldiği günden itibaren arka arkaya üç gün buğday ekmeğini doyasıya yememiştir.

- Hz. Aişe şöyle diyor: Muhammed’in ailesi iki gün arka arkaya arpa ekmeğinden doyasıya yemedi. Bu durum Rasûlullah vefat edinceye kadar da böyle devam etti.

- Hz. Aişe diyor ki: Rasûlullah vefat edene kadar hiç bir zaman hurma ve sudan doyasıya yememiştir.[7]

- Hz. Aişe şöyle anlatıyor: Rasûlullah hiç bir zaman doyasıya yemedi. İsteseydik yiyebilirdik. Fakat Rasûlullah başkalarını nefsine tercih ederdi.[8]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Terğib, V/155 (İmam Ahmed’den); Tabarani de bu hadisi rivayet ediyor. Fakat orada şu ek vardır: Hz. Aişe’ye “Ey müminlerin annesi, lambanız yok muydu?” diye sorulduğunda “Eğer lambada yakılacak yağımız olsaydı onu yerdik” dedi.

[2] Terğib, V/154; Heysemi, X/325 (Ebu Hureyre’den)

[3] Heysemi, X/215

[4] Terğib, V/155 (Buhari ve Müslim’den); Mecma’, X/315

[5] Kenzü’l-Ummal, IV/38

[6] Terğib, V/148

[7] Kenzü’l-Ummal, IV/38

[8] Terğib, V/148; Beyhaki (Hz. Aişe’den)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/296-297.

Hz Heygamber’in Çektiği Geçim Sıkıntısı

- Hz. Peygamber halkı nefsine tercih ederdi. Hatta mübarek izarını deri ile yamalardı. Ölünceye kadar herhangi bir sofranın üzerinde yemedi ve incelmiş ekmeği yemedi. Başka bir rivayette “Hiç bir zaman sofrasında, pişirilmiş bir koyunu gözü ile görmedi” denilmektedir.[1]

- Allah Rasûlü ailesiyle beraber aç oldukları halde peşpeşe çok gece yemeden gecelemişlerdir. Onlar akşam yemeği bulamazdı. Ekmeklerinin çoğu ise arpa idi.[2]

- Hz. Peygamber önlerinde pişirilmiş bir koyun gövdesi bulunan bir topluluğun yanından geçti. Rasûlullah’ı sofraya davet ettiler, fakat kabul etmedi. Rasûlullah dünyadan göçtüğü zamana kadar hiç bir şekilde arpa ekmeğini doyasıya yememiştir.[3]

- Hz. Fatıma, Hz. Peygamber’e bir parça arpa ekmeği takdim etti. Hz. Peygamber ona

“Babanın üç günden beri yediği ilk yemek bu oluyor” dedi. Bu hadisi Tabarânî de rivayet etmiştir. Tabarânî’de şu ek vardır: Hz. Peygamber

“Bu nedir ya Fatıma?” deyince, Fatıma

“Bu, pişirdiğim bir ekmektir. Nefsim sana bu parçayı getirmeyince rahat etmedi” dedi. İşte o zaman Hz. Peygamber

“Babanın üç günden beri yediği ilk yemek budur” buyurdu.[4]

- Hz. Peygamber’e sıcak bir yemek getirildi. Yedikten sonra “Hamd Allah’a mahsustur, şu şu müddetten beri benim karnıma sıcak yemek girmemiştir” buyurdu.[5]

- Sehl şöyle dedi: Hz. Peygamber, peygamber olduğu andan vefat edinceye kadar elenmiş undan yapılan bir ekmek yemedi. Sehl’den soruldu:

“Rasûlullah zamanında sizin eleğiniz var mıydı?” Sehl

“Hz. Peygamber, peygamber olduğundan ölünceye kadar elek görmedi” dedi. Dediler ki

“Elenmemiş arpa ekmeğini nasıl yiyordunuz?” Cevab olarak

“Biz onu öğütüyor, üflüyor, uçan uçuyor, gerisini su ile ıslatıyorduk” dedi.[6]

- Rasûlullah’ın sofrasında arpa ekmeğinden ne az ne de çok kalmazdı.

Diğer bir rivayetinde ise: “Rasûlullah’ın önünden sofra, hiç bir zaman, yemek artığı olduğu halde kaldırılmadı” denilmektedir.[7]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Terğib, V/153

[2] Tirmizi (İbn Abbad’dan)

[3] Terğib, V/148-151 (Tirmizi ve Buhari’den)

[4] Heysemi, X/312 (İmam Ahmed ve Tabarani’den)

[5] Terğib, V/149 (İbn Mace ve Beyhaki’den)

[6] Terğib, V/153 (Buhari’den)

[7] Terğib, V/151; Heysemi, X/313 (Tabarani’den)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/298-299.

Hz. Peygamber ile Ashabının Açlıktan Karınlarına Taş Bağlamaları

- Biz Rasûlullah’a aç olduğumuzu söyledik ve elbiselerimizi kaldırıp, karınlarımızın üzerine bağladığımız taşı gösterdik. Hz. Peygamber de elbisesini kaldırdı, karnına bağladığı iki taşı bize gösterdi.[1]

- Hz. Peygamber bir gün çok acıktı. Karnına bir taş bağladıktan sonra “Dikkat edin, çok nefis vardır ki toktur, yumuşak yatakta yatar. Fakat kıyamet günü aç ve çıplaktır. Dikkat edin, çok kişi vardır ki görünüşte nefsine önem verir. Gerçekte ise, nefsini rezil etmektedir. Yine dikkat edilsin ki, bazı kimseler görünüşte nefsini rezil ediyor, gerçekte ise onu ikrâma boğmuştur.”[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Terğib, V/156 (Tirmizi’den)

[2] Terğib, V/422 (İbn Ebi’d-Dünya’dan); İsabe, II/486, bu hadisi Hatib ile İbn Mendeh de rivayet etmiştir.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/299.

Hz. Aişe’nin Tokluk Hakkındaki Sözü

- Peygamber’inden sonra bu ümmetin başına ilk gelen belâ doyasıya yemektir. Çünkü insanlar karınlarını doldurduklarında bedenleri semizleşiyor, böylece kalpleri zayıf oluyor, şehvetleri serkeşlik ediyor.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Terğib, V/420 (Buhari, Kitabü’z-Zuafa’da, İbn Ebi’d-Dünya, Kitabu’l-Cuda)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/299.

Hz. Peygamber’in, Ebubekir’in, Ömer’in Aç Kalmaları ve Ebu Eyyüb’le Olan Haberleri

- Hz. Ebubekir bir gün öğle zamanı mescide çıktı. Hz. Ömer de mescide geldi ve

“Ey Ebubekir! Bu saatte seni evinden çıkartan nedir?” diye sordu. Ebubekir

“Beni çektiğim şiddetli açlık çıkarmıştır” dedi. Hz. Ömer de

“Andolsun, ben de bundan dolayı çıktım” dedi. Ömer konuşurken yanlarına Peygamber geldi

“Sizi şu saatte evlerinizden çıkaran nedir?” diye sordu. İkisi de

“Andolsun, bizi karnımızdaki şiddetli açlık çıkardı” dediler. Hz. Peygamber

“Nefsimi elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ben de bundan dolayı çıkmışımdır, o halde kalkınız” dedi ve üçü birlikte Ebu Eyyüb el-Ensari’nin kapısına vardılar. Ebu Eyyüb, Hz. Peygamber için yemek veya süt saklıyordu. Fakat o gün getirmemişti. Onu ailesine yedirmişti ve hurmalığına gitmişti, orada çalışmaktaydı. Kapıya vardıklarında Eyyüb’un hanımı çıktı

“Allah’ın Peygamber’ine merhaba, beraberinde gelenlere merhaba!” dedi. Hz. Peygamber

“Ebu Eyyüb nerededir?” diye sordu. Peygamber’in sesini Ebu Eyyüb duydu. O hurmalıkta çalışıyordu. Koşa koşa döndü, Allah Rasûlü’ne ve beraberinde gelenlere dönerek

“Ey Allah’ın Rasûlü! Bize bu zamanda gelmezdiniz” deyince, Hz. Peygamber

“Doğru söylüyorsun” dedi. Bunun üzerine Ebu Eyyüb bağa gitti, bir salkım hurma getirdi. Onda üç çeşit hurma da vardı. Hz. Peygamber

“Sadece kuru hurma getirsen yeterliydi” dedi. Ebu Eyyüb

“Ey Allah’ın Rasûlü, diğer çeşitlerden de yemeni arzu ettim. Ayrıca bir de hayvan keseceğim” dedi. Hz. Peygamber

“Eğer kesersen sakın süt veren hayvan kesme” dedi. Ebu Eyyüb bir oğlak kesti. Hanımına

“Ekmeği pişir ve bizim için onu hazırla” dedi. Kadın oğlağın yarısını yemek yaptı. Yarısını da kızarttı. Yemek Rasûlullah’ın önüne konulduğunda, Rasûlullah bir parça eti bir ekmeğin içine koyarak

“Ey Eba Eyyüb! Bunu Fatıma’ya götür. Çünkü o birkaç günden beri böyle birşey yememiştir” dedi. Ebu Eyyüb onu Fatıma’ya götürdü. Rasûlullah ve arkadaşları yeyip doyduktan sonra Hz. Peygamber

“Ekmek, et ve çeşitli hurmalar. Muhammed’in nefsini elinde tutana yemin ederim, işte bu kıyamet gününde hakkında hesap sorulacak nimettir” diye ilave etti. Bu durum arkadaşlarını endişelendirdi. Hz. Peygamber

“Ancak yemeğe başladığınız zaman Bismillah’ deyiniz. Doyduğunuz zaman ‘Hamd o Allah’a mahsustur ki bizi doyurdu, bize nimet verdi’ deyiniz” dedi. “Sizin böyle demeniz onun şükrü olur” buyurdu. Hz. Peygamber kalkıp gitmek istediğinde Ebu Eyyüb’e

“Yarın bize gel!” dedi. Çünkü Peygamber’in adeti, kendisine iyilik yapan bir kimseyi mutlaka karşılıksız bırakmamaktı. Ebu Eyyüb bu sözü işitmedi. Hz. Ömer

“Hz. Peygamber yarın ona gelmeni istiyor” dedi. Ebu Eyyüb ertesi gün Rasûlullah’a vardı. Hz. Peygamber bir cariyesini Ebu Eyyüb’e verdi ve

“Ey Eba Eyyüb! Bu cariye bizim yanımızda kaldığı müddetçe, ondan hayırdan başka birşey görmedik. O halde ona hayırlı davranmanı tavsiye ediyorum sana” dedi. Ebu Eyyüb cariyeyi Rasûlullah’ın yanından alıp götürdükten sonra

“Rasûlullah’ın tavsiyesini, ancak onu azad ederek yerine getirebilirim” dedi ve onu azad etti.[1]

- Allah’ın Rasûlü öğle zamanı çıktı. Mescidde Ebubekir’i görünce

“Bu saatte seni evinden çıkartan nedir?” diye sordu. Ebubekir

“Ey Allah’ın Rasûlü, seni ne çıkartmışsa, beni de o çıkartmıştır” dedi. Hz. Ömer geldi, ona da

“Ey Hattab’ın oğlu! Seni çıkartan nedir?” diye sordu. Hz. Ömer

“Sizin ikinizi çıkartan neyse, beni de evimden o çıkarttı” dedi. Hz. Peygamber onlarla biraz konuştuktan sonra

“Hurmalığa gitmeye gücünüz yetiyor mu? Orada bir yemek, su ve gölge bulacaksınız” dedi. Yola çıktıktan sonra onlara “Haydi! Ebu’l Heysem b. Teyhan’ın evine gidelim” dedi. Ve hadisi ravi uzun uzadıya zikrediyor.[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Terğib, V/431 (Tabarani ve İbn Hibban’dan)

[2] Kenzü’l-Ummal, IV/44. Müslim hadisi kısa olarak naklediyor. İmam Malik de kısa olarak, fakat senedsiz olarak naklediyor. Hafız el-Münziri, V/167, bu olay iki defa olmuştur. Bir Ebü’l-Heysem ile, bir de Ebu Eyyüb ile.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/300-301.

Hz. Ali ile Fatıma’nın Aç Kalmaları

- Allah’ın Rasûlü bir gün Hz. Fatıma’ya gelerek

“Benim iki oğlum nerededir?” diye sordu. Hz. Fatıma

“Sabah kalktık. Evimizde yiyecek hiç bir şey yoktu. Ağladıklarında onları doyuramayacağımız için, Ali onları alıp dışarı çıktı. Sanırım onları falan yahudinin bahçesine götürdü” dedi. Hz. Peygamber o tarafa yöneldi. Baktı ki Hasan’la Hüseyin hurmaların dibinde eşilen su çukurunda oynuyorlar, önlerinde de taze hurma vardı. Ali’ye

“Hararet basmazdan önce çocukları eve götürsen olmaz mı?” dedi. Hz. Ali

“Ey Allah’ın Rasûlü, sabah kalktık, evde yiyecek birşey yoktu. Eğer oturursan Fatıma’ya biraz hurma toplayayım” dedi. Hz. Peygamber de oturdu. Hz. Ali de Fatıma için taze hurma topladı. Onları bir beze koyduktan sonra geldi.

Hz. Peygamber çocuklardan birini, Hz. Ali de diğerini alarak eve getirdiler.[1]

- Hz. Ali şöyle anlatıyor: Ne bizim yanımızda, ne de peygamberin yanında yiyecek birşey yoktu. Evden çıktım. Yolda bir dinar bulunduğunu gördüm. Nefsimle onu alıp almamak hususunda mücadele ettim. Sonra onu aldım. Çünkü biz çok acıkmıştık ve sıkıntıya düşmüştük. Mal satmak üzere gelen tüccarlara gittim. Onunla un satın aldım. Onu Fatıma’ya getirip bunu hamur yaparak ekmek pişirmesini söyledim. Fatıma hamur yaptı. O hamuru yaparken o kadar halsizdi ki, saçları hamur teknesinin kenarına değiyordu. Sonra Rasûlullah’a gelerek dinar meselesini kendisine açtım, Bana “Yeyiniz, Allah onu size rızık olarak verdi” dedi.[2]

- Hz. Ali şöyle anlatıyor: Peygamberle beraber açtık. Ben karnımın üzerine açlık sebebiyle taş bağladım. Bugün ise, malımın zekatı kırk bin dinarı bulmaktadır.[3]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Terğib, V/175 (Tabarani’den)

[2] Kenzü’l-Ummal, VII/328 (Hennad’dan); Adeni, Muhammed b. Ka’b el-Kurazi’den. Ebu Davud, I/245 (Sehl b. Sa’d’dan)

[3] Heysemi, X/123 (İmam Ahmed’den)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/301-302.

Hz. Peygamber’in Ümmü Süleym’e Açlığa Karşı Sabır Tavsiye Etmesi

Hz. Peygamber Ümmü Süleym’e ,”Sabret! Andolsun, Muhammed’in evinde bir haftadan beri hiçbir şey yoktur ve üç günden beri onların çanakları altında ateş yanmamıştır. Allah’a yemin ederim, eğer Rabb’imden, şu Tihame bölgesinin dağlarını altın yap diye dilekte bulunsam Rabb’im bana dileğimi verir.”[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kenzü’l-Ummal, IV/42

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/302.

Sa’d’ın Bu Konudaki Kıssası ve Allah Yolunda İlk Ok Atan Arap Olması

Sa’d b. Ebî Vakkas şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber’le beraber büyük bir sıkıntı ve geçim darlığı çekiyorduk. Bu durumumuz o kadar çok sürdü ki, sıkıntıya alıştık. Bir gece abdest bozmak için dışarı çıktığımda, bevlimin bir şeye değdiğini hissettim. Onu yerden aldım. Bu bir deve derisinin parçasıydı. Onu iyice yıkadım, sonra ateşte pişirdim. Onu iki taşın arasında ezerek yedim. Arkasından biraz da su içtim. Bununla üç gün idare ettim.[1]

- Sa’d b. Ebî Vakkas şöyle anlatıyor: Allah yolunda ilk ok atan Arab benim. Biz Rasûlullah ile beraber gazaya çıkıyorduk. Bizim yemeğimiz diken ağacının yapraklarıydı.[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Hilye, I/93

[2] Terğib, V/179 (Buhari ve Müslim’den); Ebu Nuaym, Hilye, I/18; İbn Sa’d, III/99

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/303.

MİKDAD B. ESVED’LE İKİ ARKADAŞININ AÇ KALMASI

- Mikdad b. Esved şöyle anlatıyor: Ben ve iki arkadaşım nerdeyse kulaklarımız ve gözlerimizi kaybedecektik. Bizi yanlarına almayı Rasûlullah’ın ashabına teklif ediyorduk. Fakat kimse bizi kabul etmiyordu. Nihayet Rasûlullah bizi yanına aldı. Hz. Peygamber’in üç keçisi vardı. Onları sağarlardı. Peygamber o sütü aramızda taksim ediyordu. Biz Peygamber’in payını bırakıyorduk. Peygamber geliyor, uykuda olanı uyandırmayacak, uyanık olanın ise işitebileceği şekilde selam veriyordu. Şeytan bir gün bana şu vesveseyi verdi:

“Sen Rasûlullah’ın payına düşen sütü de içsen olmaz mı? Hz. Peygamber nasılsa ensara gider, onlar da kendisine ikramda bulunurlar”. Böylece o sütü içinceye kadar bu vesvese benden gitmedi. Sütü içtikten sonra ise pişman oldum. Ben ne yaptım, Hz. Peygamber gelecek, sütünü bulamayınca da benim aleyhimde beddua edecek ve ben helak olacağım, diye düşündüm. İki arkadaşım ise paylarına düşeni içtiler ve uyudular. Benim ise uykum gelmiyordu. Sırtımda bir abam vardı. Başıma doğru çektiğimde ayaklarım, ayaklarıma çektiğimde ise başım dışarda kalıyordu. Hz. Peygamber daha önceki gibi eve geldi. Allah’ın dilediği kadar namaz kıldı. Sonra sütüne baktı. Onu göremeyince elini kaldırdı. Ben

‘İşte Rasûlullah benim aleyhimde şu anda beddua edecek ve ben helak olacağım’ diye düşündüm. Fakat gördüm ki Hz. Peygamber

“Ey Allah’ım! Kim bana yedirirse ona yedir. Kim bana içirirse ona içir” şeklinde dua ediyordu. Hemen bıçağı aldım, abamı sırtıma attım. O keçilere gittim.

“Hangisi daha semiz ise onu Rasûlullah’a keseyim” dedim. Baktım ki hepsinin memeleri süt dolu, kesmekten vazgeçtim. Her zamanki kabı alıp doluncaya kadar keçiyi sağdım. Sonra Rasûlullah’a götürdüm. Peygamber sütü içti. Sonra bana verdi, ben içtim. Sonra yere düşecek kadar güldüm. Hz. Peygamber

“Ey Mikdad! Bu senin kötülüklerinden birisidir” dedi ve başladım, yaptıklarımı Rasûlullah’a söylemeye, Hz. Peygamber

“Bu, Allah’tan bir rahmettir. Keşke sen iki arkadaşını da uyandırsaydın. Onlar da bu sütten içseydi” buyurdu. Ben de

“Seni hak ile, Peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim, sen bu sütü içtikten ve ben de senin artığını içtikten sonra bu sütten kim mahrum olmuşsa o beni ilgilendirmez” dedim.[1]

- Mikdad b. Esved şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber bizi onar kişilik gruplara ayırdı. Yani her haneye on kişi verdi. Ben Rasûlullah’ın da içinde bulunduğu on kişi arasındaydım. Bizim bir tek koyunumuz vardı, onun sütünü paylaşıyorduk.[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Ebu Nuaym, Hilye, I/173

[2] Hilye, I/174

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/304.

Ebu Hureyre’nin, Açlıktan Karnına Taş Bağlaması

- Ebu Hureyre şöyle anlatıyor: Andolsun, ben açlıktan yatıyordum ve karnımın üzerine taş bağlıyordum. Bir gün ashabın gidip geldiği yolun kenarına oturdum. Ebubekir (r.a.) geçti. Ondan Allah’ın kitabından bir ayet sordum. Benim bu ayeti sormamın maksadı beni evine davet etmesi ümidi idi. Fakat davette bulunmadı. Ömer geçti. Yine Allah’ın kitabından bir ayet sordum. Maksadım

“Gel de gidelim” demesi idi, fakat Ömer bunu yapmadı. Sonra Hz. Peygamber geçti. Benim yüzümden, durumu anladı ve

“Ey Eba Hureyre!” dedi.

“Buyur ya Rasûlellah!” dedim.

“Arkamdan gel” buyurdu ve beni alıp evine götürdü. İçeri girince, büyükçe bir kapta süt gördüm. Hz. Peygamber ailesinden, bu sütün nereden geldiğini sordu. Onlar da, falan adam veya falan adamın ailesinin kendilerine hediye ettiğini söylediler. Hz. Peygamber bana

“Ey Ebu Hirr” dedi. Ben

“Buyur, ey Allah’ın Rasûlü” dedim.

“Git, Suffe’dekileri çağır” dedi. Suffe ehli müslümanların misafiriydi. Onlar, ev, mal-mülk edinmemişlerdi. Hz. Peygamber’e bir hediye geldiği zaman, kendisi ihtiyacı kadar aldıktan sonra gerisini onlara gönderirdi. Eğer zekat gelirse, onun hepsini onlara gönderirdi. Hz. Peygamber bana

“Git onları çağır” deyince üzüldüm. Çünkü sütü görünce bana bir gün bir gece yeteceğini düşünmüştüm. Onları çağırsam -elçi olduğum için- sütün hepsini onlara içirmem gerekirdi. Allah’ın ve Peygamber’inin emirlerini yerine getirmek gerekir, diyerek gidip onları çağırdım. Gelip yerlerini aldıklarında, Hz. Peygamber bana

“Ey Eba Hirr! Şu sütü al, onlara ver” dedi. Ben kabı alıp onlara verdim. Baştaki kişi kabı kafasına dikiyor, kanıncaya kadar içiyor, sonra kabı ötekisine veriyordu. Böylece Rasûlullah’a kadar geldi. Rasûlullah kabı kaldırdı. İçerisinde biraz süt vardı. Sonra başını kaldırdı. Bana bakarak, tebessüm etti ve

“Ey Eba Hirr!” dedi.

“Buyur ya Rasûlallah” dedim.

“Benle sen kaldık” dedi. Ben de

“Evet ya Rasûlallah, doğru söylüyorsun” dedim.

“Otur, iç” dedi. Oturdum, içtim. Sonra bana

“iç” dedi, yine içtim. O bana durmadan “iç” diyor, ben de durmadan içiyordum. Nihayet ona

“Seni hak ile peygamber olarak gönderene yemin ederim, artık içemem” dedim. Çünkü artık bende içecek yer kalmamıştı. O zaman Hz. Peygamber benden kabı istedi. Kabı kendisine verdim, geriye kalanı da Hz. Peygamber içti.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İmam Ahmed, Buhari, Tirmizi, Bidaye, VI/101

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/305.

Ebu Hureyre’nin Şiddetli Açlık Çekmesi

- Ebu Hureyre şöyle anlatıyor: Üç gün geçti, bir şey yemedim. Suffe’ye gitmek istedim, düşüyordum. Çocuklar da

“Ebu Hureyre delirdi” diyordu. Ben onlara bağırıyor

“Deli sizsiniz” diyordum. Böylece Suffe’ye vardım. Baktım ki Rasûlullah’a iki kab tirit getirilmişti. Ben de, Rasûlullah beni çağırsın diye başımı uzatıyordum. Ehli Suffe kalktıktan sonra, o kabın içinde az bir şey kaldı. Hz. Peygamber onu derledi, bir lokma haline geldi. Sonra parmaklarının arasına alarak bana “Allah’ın ismiyle ye” dedi. Nefsimi elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ben doyasıya kadar ondan yedim.[1]

- Biz Ebu Hureyre’nin yanındaydık. Üzerinde ketenden yapılmış iki mendil vardı. Birisine burnunu sildi, sonra “Vay, vay, vay! Ebu Hureyre ketenden yapılan mendille burnunu siliyor! Allah’a yemin ederim ki, Peygamber’in minberi ile Hz. Aişe’nin hücresi arasında bayılmıştım. Gelip geçenler, beni deli sanıyor, üzerime basıp geçiyorlardı. Halbuki ben deli değildim, tüm bunlar açlıktan ileri geliyordu.[2]

- Ben İbn Affan ile Ğazvan’ın kızına karın tokluğuna ve bir çift ayakkabı karşılığında hizmetçilik yapardım. Onlar bindiklerinde develerini sürüyor, indiklerinde hizmetlerini görüyordum. Ğazvan’ın kızı bir gün bana

“Sen onu yalınayak olarak çevireceksin ve deveyi çöktürmeden bineceksin” dedi. Ebu Hureyre (r.a.) devamla, sonra Cenab-ı Hak, Ğazvan’ın kızını bana zevce olarak verdi. Bu sefer aynı muameleyi ben ona yaptım.[3]

- Ebu Hureyre şöyle anlatıyor: Ben yetim olarak büyüdüm. Miskin olarak hicret ettim. Ğazvan’ın kızı Busra’ya karın tokluğu ve bir çift ayakkabı karşılığında çalışıyordum. Deveden indikleri zaman hizmet ediyor, bindiklerinde de develerini sürüyor ve seslenmek suretiyle sevkediyordum. Cenab-ı Hak sonra bu hanımı bana zevce olarak verdi. Hamd o Allah’amahsustur ki, bu dini insanlara düzen ve kanun yaptı. Beni de imam kıldı.[4]

- Ebu Hureyre ile beraber Medine’de bir sene kaldım. Bir gün bana Hz. Aişe’nin hücresinin yanındaydık. Öyle hatırlıyorum ki, kaba ve âdi abalardan başka elbisemiz yoktu. Aradan günler geçtiği halde yemek bulamazdık. O kadar aç kalıyorduk ki, karnımıza taş bağlıyorduk.[5]

- Ebu Hureyre şöyle anlatıyor: Bizim, Peygamber’le beraber yemeğimiz hurma ile su idi. Allah’a yemin ederim, sizin şu buğday ekmeğinizi bulamıyorduk. Ne olduğunu bile bilmiyorduk. Bizim Peygamber’le beraber elbiselerimiz göçebelerden gelen derilerdi.[6]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Terğib, V/176

[2] Terğib, III/397 (Buhari ve Tirmizi’den); Ebu Nuaym, Hilye, I/378; İbn Sa’d, IV/53

[3] İbn Sa’d, IV/53

[4] İbn Sa’d

[5] Terğib, V/177

[6] Ebu Nuaym, Hilye, III/339

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/306-307.

HZ. EBUBEKİR’İN KIZI ESMA’NlN ÇEKTİĞİ AÇLIK

- Esma şöyle anlatıyor: Bir ara Rasûlullah’ın Ebu Seleme ile Zübeyr’e, Benî Nadir kabilesinin arazisinden verdiği bir arazide bulunuyorduk. Zübeyr, Rasûlullah ile beraber çıktı. Bizim bir yahudi komşumuz vardı. Bir koyun kesti ve onu pişiriyordu. Onun kokusunu hissettim. Hiçbir şeyin bende yapmadığı bir etki yaptı bu koku. O zaman kızım Hatice’ye hamileydim. Sabredemedim, gidip yahudi kadının yanına vardım. Ondan ateş istedim. Maksadım bana birşey ikram etmesiydi. Çünkü ateşe ihtiyacım yoktu. Kokuyu alıp eti de gözümle gördükten sonra iştahım daha da arttı. Ateşi söndürdüm. Sonra ikinci kez, üçüncü kez gidip ateş aldım. Sonra oturdum, ağladım ve Allah’a yalvardım. Sonra yahudi kadının kocası evine gelip karısına

“Bizim evimize herhangi bir kimse geldi mi?” diye sormuş. Kadın

“Evet, şu Arap kadın geldi ve ateş istedi” demiş. Kocası

“Ya bu etten ona göndereceksin veya ben bu etten hiçbir zaman yemem” demiş. Böylece bana bir kab içerisinde et gönderdi. Ömrümde ondan daha hoşuma giden bir yemek yemedim.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İsabe, IV/284; Heysemi, VIII/166

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/307.

Hendek Günü Ashabın Aç Kalmaları ve Üşümeleri

- Ebu Cihad’ın oğlu babasına

“Ey baba, siz Rasûlullah’ı gördünüz, onunla arkadaşlık yaptınız. Andolsun, eğer ben Rasûlullah’ı görseydim şöyle şöyle yapardım!” dedi. Babası

“Allah’tan kork ve yavaş ol! Nefsimi elinde tutana yemin ederim, Hendek gecesinde Rasûlullah ile beraberdik. Peygamber “Kim gider de şu kavmin haberini bize getirirse Allah onu kıyamet gününde bana arkadaş yapacaktır” buyurdu. Halktan hiç kimse kıpırdamadı. Çünkü hem açtılar, hem de çok üşümüşlerdi. Üçüncü defa Hz. Peygamber “Ey Huzeyfe!” dedi. Ve Huzeyfe’yi gönderdi.[1]

- Hz. Peygamber bir ara ashabının yüzlerinde görülen açlık emarelerine baktı. Onlara

“Müjdeler olsun! Üzerinize öyle bir zaman gelecektir ki herhangi birinize sabah bir kab tirid (et yemeği), akşam da bir kab tirid verilecektir!” dedi.

“Ey Allah’ın Rasûlü! Biz o gün hayırlı oluruz!” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber

“Bugün siz o günkünden daha hayırlısınız” buyurdu.[2]

- Rasûlullah’ın ashabından öyle kimseler vardı ki, günlerce yiyecek birşey bulamıyordu. Derileri alıp ateşte yakıyor ve onları yiyordu. Hiçbir şey bulamazsa bir taş alıyor, karnına bağlıyor ve böylece belini düzeltiyordu.[3]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İsabe, IV/35

[2] Terğib, V/422

[3] Terğib, V/179

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/30

Sahabe’den Bazılarının Açlık ve Halsizlikten Namaz İçinde Yere Düşmeleri

- Hz. Peygamber ashabına namaz kıldırırken içlerinden bazıları kıyamda iken, namazın içerisinde açlık sebebiyle yere düşüyordu. Onlar suffe ashabı idiler. Hatta göçebeler ‘bunlar delilerdir’ derlerdi. Rasûlullah namazı kıldıktan sonra onların yanına gider ve “Allah katında sizin için hazırlanan şeyler: bir bilseniz! Kesinlikle daha fazla fakir ve daha fazla ihtiyaç sahibi olmayı isterdiniz” derdi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Ebu Nuaym, Hilye, III/339

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/308.

Sahabenin Allah Yolunda Açlıktan Dolayı Yaprak Yemesi ve Açlığa Tahammüllerine Dair Bazı Kıssalar

- Rasûlullah’ın ashabından yedi kişi bir hurmayı emer ve düşen yaprakları yerlerdi. Hatta dudakları bu yapraklar sebebiyle şişerdi.[1]

Ebu Hureyre şöyle dedi: Biz yedi kişiydik. Bize açlık isabet etti. Hz. peygamber bana yedi hurma verdi. Her insana bir hurma düşüyordu.[2] Ebu Hureyre şöyle anlatıyor: Bir gün evimden çıkarak mescide doğru gidiyordum. Beni evimden çıkaran da açlıktı. Rasûlullah’ın ashabından birkaç kişiye rastladım,

“Ya Eba Hureyre! Bu saatte seni evinden çıkaran nedir?” dediler.

“Açlıktan başka bir şey değildir!” dedim. Onlar da

“Biz de ancak açlık sebebiyle çıktık!” dediler. Biz hep beraber Rasûlullah’ın huzuruna çıktık. Hz. Peygamber

“Bu saatte sizi buraya getiren nedir?” diye sorunca

“Ey Allah’ın Rasûlü, bizi açlık buraya getirdi” dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber içinde hurma bulunan bir tabak getirdi ve her kişiye iki hurma verdi. Sonra da

“Bu hurmaları yeyiniz ve üzerine su içiniz. Bu bugün size yetecektir” buyurdu. Ben bir hurmayı yedim, birini de cebime koydum. Hz. Peygamber

“Ey Eba Hureyre! O hurmayı niçin cebine koydun?” diye sordu. Ben de

“Bunu anneme götüreceğim!” dedim. Hz. Peygamber

“Onu ye! Biz sana iki hurma daha vereceğiz” dedi ve bana iki hurma daha verdi.[3]

- Hz. Peygamber bir gün Hendek’e gitti. Sabahın soğuk olan erken saatlerinde ensar ile muhacirin, yanlarına köle almaksızın hendek kazdıklarını görünce

“Ey Allah’ım! Hayat ahiret hayatıdır. Ensar ve muhacirini affeyle!” beyitini okudu. Onlar da Rasûlullah’a

“Biz hayatta kaldıkça daima cihad üzerinde Hz. Muhammed’e biat eden kimseleriz!” beyitiyle karşılık verdiler.[4]

- Muhacir ve ensar Medine’nin etrafında hendek açıyor, toprağı sırtlarıyla taşıyarak

“Biz hayatta kaldıkça İslâm üzere Hz. Muhammed’e biat eden kimseleriz!” beyitini okurlardı. Hz. Peygamber de onlara

“Ey Allah’ım! Hayr ancak ahiretin hayrıdır. Ensar ve muhacirine bereket ver. Onları mübarek kıl!” beyitiyle karşılık verirdi. Onlara bir avuç arpa getirilir, kokusu bozulmuş bir yağ ile kavrulur, onların önüne konulurdu. Bu tatsız yemek boğazlarına takılıp kaldığı halde, onlar aç olduklarından onu yerlerdi.[5]

- Cabir şöyle anlatıyor: Hendek gününde üşüyorduk. Sert bir kaya ile karşılaştık. Sahabîler Hz. Peygamber’e gelerek

“Hendekte sert bir kaya çıktı” dediler. Hz. Peygamber

“Ben şimdi hendeğe inerim” buyurdu. Sonra kalktı, onun mübarek karnında taş bağlıydı. Biz üç gün hiçbir şey yemeden kazmaya devam ettik.[6]

- Hz. Peygamber ve ashabı hendek kazarken, açlıktan karınlarına taş bağladılar.[7]

- Abdullah b. Amir babasından şöyle naklediyor: Hz. Peygamber bizi askeri birlikle gönderirdi. Yiyeceğimiz, hurmaların küflenmişi idi. O birliğin başındaki zat, onu avuç avuç bize takdim ederdi. Hatta son zamanlarda birer birer veriyordu. Babama

“O hurmalar ne kadar yeterdi?” dedim. Babam

“Ey oğlum! Bunu hiç sorma, biz o hurmaları kaybettikten sonra ona muhtaç olduk!” dedi.[8]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Heysemi, X/322, senette Huleyb b. Balec vardır. Bu zat zayıftır.

[2] Terğib, I/178 (İbn Mace’den)

[3] İbn Sa’d, IV/329 (Ebu Hureyre’den)

[4] Buhari (Enes’den)

[5] Buhari (Enes’den)

[6] Bidaye, IV/97 (Buhari’den)

[7] Bidaye, IV/100 (Tabarani’den); İbn Ebi Şeybe, bunu Cabir’den rivayet ediyor. Onda “Onlar sekiz yüz kişiydiler” ibaresi de vardır.

[8] Ebu Nuaym, Hilye, I/179. Bunu, İmam Ahmed, Bezzar ve Tabarani de rivayet etmiştir.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/309-310.

Ebu Ubeyde ve Arkadaşlarının Yolculukta Çektikleri Açlık

- Hz. Peygamber bizi bir kıta olarak gönderdi ve başımıza Ebu Ubeyde’yi emir yaptı. Biz Kureyş’in bir’ kervanına saldırmak istiyorduk. Bize bir dağarcık dolusu hurma vermişti. Ondan başka azığımız yoktu. Ebu Ubeyde hurmaları birer birer bize veriyordu. Ben babamdan

“Siz bir hurma ile ne yapıyordunuz?” diye sordum. Babam

“Biz onu çocuğun memeyi emmesi gibi emerdik. Sonra da su içerdik. O gün bu bize kâfi gelirdi. Biz bastonlarımızla kurumuş yemişlere vurur, yere döker, sonra su ile onları ıslatarak yerdik” dedi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bidaye, IV/276; Heysemi, X/322, bu hadisin ravileri arasında Zema b. Salih vardır. Bu kişi zayıftır. Ayrıca bu hadisi, Malik, Buhari, Müslim ve başkaları da rivayet etmiştir. Onların rivayetine göre bunlar üç yüz kişiydi. Tabarani’nin rivayetinde ise bunların altı yüz kişi olduğu kaydı vardır.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/310.

Hz. Peygamber ve Ashabının Tihame Savaşında Açlık Çekmeleri

- Ebu Hubeyş el-Ğıfari şöyle anlatıyor: Tihame gazvesinde Rasûlullah ile beraberdim. Biz Fıstas denilen yere vardığımızda sahabîler peygambere gelerek

“Ey Allah’ın Rasûlü! Açlık bizi yordu. Bize izin ver de develeri kesip yiyelim” dediler. Hz. Peygamber de bu teklifi kabul etti. Bu hadise Ömer’e anlatılınca Rasûlullah’a gelerek

“Ey Allah’ın Peygamber’i! Ne yapıyorsun? Halka binekleri kesmelerini emretmişsin. Peki neye bineceklerdir?” dedi. Hz. Peygamber

“Ey Hattab’ın oğlu! O halde sen ne diyorsun, senin fikrin nedir?” diye sordu. Ömer

“Onlara yemeklerinin fazlasını getirmelerini emret. Onu bir kaba koy, bereketlenmesi için Allah’a dua et” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber onlara emretti. Yemeklerinin fazlasını getirerek bir kabda topladılar. Hz. Peygamber dua ettikten sonra

“Kablarınızı getirin” dedi. Herkes geldi, bundan karnını doldurdu.[1]

- Hz. Ömer şöyle anlatıyor: Rasûlullah ile beraber bir gazvede bulunuyorduk. Ona

“Ey Allah’ın Rasûlü! Düşman hazır toktur. Biz ise açız” dedik. Bunun üzerine ensar

“Su taşımak için kullandığımız develerimizi kesip askerlere yediremez miyiz?” diye sordu. Hz. Peygamber

“Hayır, kimde ne varsa onu getirsin” buyurdu. Bunun üzerine herkes elinde ne varsa getirdi. Kimi bir avuç, kimi bir ölçek, kimi daha çok, kimi daha az getirmişti. Bunların tamamı yirmi küsur sâ’ oldu. Hz. Peygamber başına oturup bereket duası ettikten sonra

“Herkes kabını getirip alsın, fakat kapışmayın” dedi. Herkes kendi kabını doldurdu. Bazılarının elinde torba, bazılarının elinde çuval vardı. Hatta bazıları gömleğinin kollarını bağlayarak torba yapmıştı. Herkes kabını doldurduktan sonra, zahire olduğu gibi yerde kaldı. Sonra Hz. Peygamber

“Şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur. Ben de O’nun elçisiyim. Her kim bunu söylerse, Allah onu cehennem ateşinden korur” buyurdu.[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Heysemi, X/303 (Bezzar ve Tabarani’den)

[2] Heysemi, VIII/304 (Ebu Ya’la’dan)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/310-311.

Cuma Günü Bazı Sahabîlere Yemek Yediren Kadının Kıssası

- Sehl b. Sa’d şöyle anlatıyor: Bir hanım vardı. Bahçesinde pancar ekerdi. Cuma günü olduğunda pancarın köklerini çıkarır, bir çanağa koyar, sonra bir avuç da arpa ilave eder, onu içine atardı. Böylece pancarın kökleri yemekte et yerini tutardı. Biz cuma namazından sonra ona gidip selâm verirdik. O da yaptığı yemeği bize yedirirdi. Biz o kadının yemeğini yemek için cuma gününün gelmesini temenni ederdik.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Terğib, V/175 (Buhari’den), bu hadisin diğer bir rivayetinde “Kadının yemeğinde ne yağ, ne de et vardı. Buna rağmen biz, Cuma gününün gelmesine sevindik” diye bir fazlalık vardır.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/311.

Ashabın Çekirge Yemeleri ve Cahiliye Devrinde Buğday Ekmeği Yememiş Olmaları

- Peygamber’le beraber yedi gazveye katıldık. Gazvelerde çekirge yiyorduk.[1]

- Bir gazada bulunuyorduk. Müşriklerden bazı kimselerle karşılaştık. Onları ateşte pişmekte olan bir ekmeklerinden uzaklaştırıp onu elde ettik. Ondan yemeye başladık. Biz cahiliyet döneminde, kim ki ekmek yerse onun şişmanlayacağını işitmiştik. Ekmeği yedikten sonra herhangi birimiz “acaba şişmanladık mı?” diye arkasına bakıyordu.[2]

- Ebu Hureyre şöyle anlatıyor: Biz Hayber’i fethettiğimiz zaman bazı yahudilerin yanından geçtik. Onlar ekmek pişiriyorlardı. Onları kovduk, sonra o ekmeği aramızda taksim ettik. Bana bir tarafı yanmış bir parça düştü. Kulağıma “Kim ekmek yerse şişmanlar” diye gelmişti. O ekmeği yedikten sonra acaba şişmanlamış mıyım diye arkama baktım.[3]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Ebu Nuaym, Hilye, VII/242; İbn Sa’d, IV/36.

[2] Terğib, V/177 (Tabarani’den); Heysemi, X/324

[3] Ebu Nuaym, Hilye, VI/307

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/312.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • İzin verilen HTML etiketleri: <a> <em> <strong> <cite> <code> <ul> <ol> <li> <dl> <dt> <dd> <img> <b> <center>
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünürler.

Biçimlendirme seçenekleri hakkında daha fazla bilgi

Son yorumlar