İkbal Eteğinin İdbar Tuzağına Kapılışı

İkbal Eteğinin İdbar Tuzağına Kapılışı

Tersane konferansı kararlarını red etmek suretiyle Kara­dağ ve Sırbistan ile meseleyi hususi görüşmek ve bir çıkış yolu bulmayı beraber temin etmekti. Ancak unutuyorduk! bize bağımlı bu iki prenslik kendi akıllarıyla değil, Rusya'nın tesiriyle bu işlere girişiyordu. Bu bakımdan İsteselerde iste-meseierde Rusya'nın çizdiği rotaya uymak zorundalar idi ve Midhat Paşa bunları nasıl düşünemez ve hesaba katmaz! Şa­şırmamak kabil değil- dir. Hârici siyasetde vaziyet bu durum­dayken, Midhat Paşa Kanun-ı Esâsı koymakla şöhreti art­mıştı. Bu durum onun sadarete getirilmesine de imkân sağ­lamıştı. Şimdi de bütün gücüyle mebus seçimi işiyle unsaşı-yordu. Midhat Paşa akşam olduğunda da Yeniosmanlılar de­nilen gençleri konağına topluyor sabahlara kadar süren içki âlemleriyle her çeşit meseleye parmak basıyorlar, bu eğili­min gençlerinin ipe sapa gelmiyen cüretkâr ifadelerine ses çıkarmıyor idi ve bu arada da sohbet esnasında kendiside devletin sır olması gelen mevzuiarıda anlattığı oluyordu. Bu kişiler ise Nâmık Kemal, Ziya Bey (Paşa), Avlonyalı İsmail Bey olup zamanın icâbına pek bakmadan konuşuyor ve veli-inimetlerinin parlamakta olan yıldızına gölgeler düşmesini hızlandırıyorlardı. Padişah'da dâhil olmak üzere işlerin savaş­sız geçiştirilmesini isteyenlerin sayısının az olmadığını gören bu gurup bütün taraftarlarıyla savaş propogandası yapıp, Mi-rât-ı Hakikat'in 237.sh.de:* ".umumî efkârı kendi taraflarına çekmek için mânevi bir destek sağlamaya da başladılar. Hat­ta Ziya Bey (Paşa) ve Kemâl (Namık Kemâl) Beyler Suttan Bâyezid Meydanındaki askerî misafirhanede bir cemiyet ku­rarak, mevki sahibi kimselerin oğullarından ve diğer gençler­den millet askeri yazmaya koyuldular. Bu cemiyetin baş­kanlığımda Midhat Paşa'ya verdiler. Aradan bir kaç gün geçtikten sonra, millet askeri kaydedilenlerin gurup gurup Mid­hat Paşanın konağına gidip alkış tuttukları haber alınınca Midhat Paşanın hasımları türlü türlü telkinlerle cemiyetin kapatıldığım, gönüllü asker yazılmak isteyen hamiyet sahip­lerinin, Seraskerlik Dairesi'ne başvurmalarını bildirmeye me­mur edildi. Fakat, cemiyet üyelerinin deftere kaydettikleri gençler, Seraskerlik kapısında askerliği kabul etmeyiz, biz millet askeri olacağız naralarıyla buna karşı çıktılar. Midhat Paşanın konağına gidip şikâyette butundular." bu ifadeler yer almaktadır.

Öte yandan; bütün bunlar olurken, Şâir-i meşhur Nâmık Kemâl Bey, tahttan indirip bindirme hususundan kinaye ola­rak; mısraını okuyarak Ziya bey île entrikalar çeviriyorlar ve saltanat sistemi üzerine aleyhde lâkırdıların başını çekmeye başlamışlardı. Bu ifade­ler Saray'a aksettiğinde Midhat Paşa bir güzel hizaya getiril­miş ve Namık Kemâl ile Ziya Paşanın istanbul dışı görevlere gönderilmeleri emri verildi. Midhat Paşa Ziya Paşaya vezirlik verdirip, Suriye Valisi olarak tâyin etme yoluna gitti. Namık Kemal Bey, verilen vazifeyi kabul etmeyip, İstanbul'dan çık­madı. Üstelik cüretini dahada arttırdı.

Zâten; Sultan 5.Murad takımından addedildiğinden, Ab-dülhamid Hân tarafından üzerinde titizlikle durulmaktaydı. Bu arada da Harb Okulu talebelerinden adı Ali Nazmi olan bir gencin, Kemâl bey'e olan mensubiyeti ve dolabında, hilâ­fetin âl-î Osman'dan alınıp eski sahihlerine Mekke Emiri Şe­rif Abdülmuttalib Efendiye verilmesi icâb ettiğine dâir bir ya­zı bulunması yavaş yavaş bunların suyunun ısınmasını tevlid etmekteydi. Saray bundan telâşa düşmüş bu olayla alakalı geniş bir sorguya lüzum görülmüştü. Ancak biz sorgunun akıbetine dâir malumat sahibi değilsek de, umuyoruzki Midhat Paşa bu sorgu içinde anılan zevatın başında gelmiştir. Çünkü yukarıda yazdığımız gibi, her çeşit söz ve ifade bulun­duğu meclisde yuvarlanır giderdi ama büyük bir devletin sadnazamıda buna ne kadar müsaade etmeliydi?
Top