2. Süleyman'ın Sefere Katılışı

2. Süleyman'ın Sefere Katılışı

Padişahın Edirne'de otağ-ı hümayunu hazırlandığında Ma­caristan cephesindeki durum şu merkezde idi: "Belgrad'ı alan düşman Güney istikametine sarkmış, Niş'e yakın yerle­re geldiği gibi, diğer bir kolu da Yenipazar civarına ani bas­kınlar yaparak kadın ve çocukları esir almışlarsa da, Bosnalı ve Arnavut ahali tarafından mağlup edilmişler ve Belgrad ci­varına püskürtülmüşlerdi.

Avusturya askerinin bir bölümü Vidin üzerine yürümüş Osmanlı muhafızı Bayezid Bey ile Tökeli İmre tarafından mağlubiyete uğratılmışlar, gerek fethü'l İslâm gerekse Hisro-va istirdad olunmuştu. Böyle olunca da Tamışvar'da uzun za­mandan beri direnmekte olan mücahidlere yardım yolu açıl­mış oluyordu.

Padişahın seferi; 18/şaban/1100-7/haziran/1689'da, kapı­kulu askerleriyle birlikte Edirne'den başladı. Sofya'ya gelin­diğinde yapılan müşavere de, Recep Paşanın belgrad üzerine istirdad için gitmesi karar altına alındı. Paşanın yanında eli i -bin kişilik kuvvet bulunuyordu. Bunlarla Kruşevaç önlerine gelindiğinde yaya asker kısmıazamı yeniçeriydi daha ileri gitmek istemediler. Bu sefer yürüyüşünü süvari askeri olan yirmibin kişiyle devam ettiren paşa, gerek topların gerekse otuzbin kişiye varacak yaya askerinin gelmemesi hasebiyle muhasaraya başlamayıp, yine Kroşavac yâni Alacahisar'a avdet etdi. Düşman ise; Niş ordugâhımızı basmak istemişse de. başarısızlığa uğratılmış ve çekilmişti. Çekilme istikameti Pasarofça olan düşman üzerine gelen önce Ömer Paşayı bi-lahire Recep Paşayı mağlup etdi. Toplar, çadırlar, mühimmat düşman eline geçmişti. Sofya'da bulunan padişaha bu ha­berler geldiğinde oturup ağlamaya başlayan padişah, "İşbilir, sadık bir kulum yok! Ortalığın ahvalini bana doğruca anlat­sın" diye sızlandığı muteber târih kitaplarında yer alır,

Görülüyor ki; kuvvei mâneviyesini zayi etmiş bir ordunun zaferle çıkması muhal olduğu gibi, Allah saklasın, padişahın bizzat başında bulunduğu ordu, mağlup olsa işler ne kadar, sarpa sarar bir teemmül edilse, akla neler gelir neler! Padi­şah böyle şikâyetlerde bulunurken, ordunun içinde yine bir isyan koptu gitdi. Padişah huzurunda şer-i şerif ile dâvamız var diyerek Sofya'ya doğru yürümeğe başlayıp, nice geniş bir boşluk bıraktılardı düşman Önünde.. Maaşlarının verildiği halde, muhalefet ettikleri takdirde, katledilmeleri hakkında fetva çıktığını duyduklarında korku içinde Niş'e döndüler. Ne varki; savunma savaşlarımızın en cebîn olanlarından birini, burda verdik ve Niş'i düşmana tek hücumda teslim ettik. 10/zilhicce/l 100-26/eylül/1689'da düşman önünden kaçan hayli insanımız Niş suyunda boğulup da telef oldu gitdi.

Bunun üzerine padişahın Filibe'de , Bekri Mustafa Paşaya sancağı şerif verilerek serdar-ı ekremlikle Sofya'da kalması kararlaştırıldı. Bu arada sadnazamın yetersizliği, darüssade Ağası veAnadolu ve Rumeli kadıaskerleri tarafından şeyhü­lislâma ifade edildi. Padişah Hocası Abdülvehhab Efendi ve Debbağzâde padişahın yanına çıkıp da, "veziriaamın ihaneti1 ortaya çıkt azlini isterler dediklerinde, Sultan Süleyman; 'is-tanbuPcfa Bâğdad köşkünde hepiniz, huzuruma gelip İsmail Paşanın kötülüğünü ifade ediyordunuz ve kefil oldunuz.

Şimdide böyle söylüyorsunuz! Maksadınız nedir?" dediğin­de, Debbağzâde: "Hata etmişiz! umduğumuz gibi çıkmadı! Azli ihmal olunursa, ülkey-i islâmiyenin düşman eline geç­mesine sebeb olunur!" dediğinde Abdülvehhab Efendi de-kendisini teyid edince, padişah; "dün serdar ettik. Bu gün olmaz Edirne'ye varınca düşman ayağı kesilince, münasip birine sadaret verilir. Cevabını verip kesti attı. bu arada da Sadaret kaimmakamı olan Mehmed Paşa, şeyhülislâmın kendisinden müsaade almadan padişahla görüşmesine cans sıkılmış padişaha bu sıkıntısını duyurduğunda padişahı" lü­zumu halinde vakitli vakitsiz buluşulur." dedi. Çok gedme­den de padişah; Köprülüzâde Fâzıl Mustafa Paşayı sadarete getirme zamanın geldiğini kararlaştırıp, hiç bir kimseye sez­dirmeden, Köprülü Fazıl Mustafa Paşa ve Türk Ali Paşayı, gizlice saraya davet etdi. Birincisini sadnazam, ikincisini de sadaret kaimmakamhğına getirdi. Bekrî Mustafa Paşaya da Malkara da, tekaüdlükle oturması emredildi. Fâzıl Mustafa Paşa; 25/muharrern/l 101-7/kasım/1689'da Edirne'ye gelip mührü hümayunu aldı. Hemen ahaliye bir beyanname yayın­lamak suretiyle, avarız, nezil, sürsat, ve iştirayı ve de imdadi-ye adıyla, ev başına konulmuş vergileri ve 1099/1688'de ül­keye gelir sağlasın diye konulmuş olan içkiden alınan vergi­leri de kaldırdığını ve de ahaliye yük olmayacak fakat devle­te zaruri bir fayda sağlayacak vergi koydu. Ülke üzerinde emelleri olan ecnebi ülkelerin tahriklerine ve iğfallerine, açık olan reaya hakkında adil hallere yol açacak kanunlar ihdas ederek, sükuneti ve bağlılığı sağlamlaştırmaya çalıştı ve haylice de başarı gösterdi.

Peşinden de, gerek devlet adamlarıyla gerekse asker sını­fının her temsilcisi ile görüşerek, birlikte işleri yürütmeğe ve askerle de düşman karşısına tek bilek tek yürek olmak üzere çıkabileceklerinde mutabık kaldılar. Görüşmelerin neticesini padişaha arz etdi ve serdar-ı ekremlikle, ordunun başına qeç.mesi hususunda fikir birliğine vardılar. Fâzıl Mustafa Paşa babası Köprülü Mehmed Paşanın, siyasetine vukufiyeti do-laysıyla kendisi cephedeyken padişah üzerinde tesiri olacak ifadelere fırsat vermemek için kurtulması lâzım gelenlerin başındaki şahıs Darüssaâde Ağası Mustafa Ağayı azlettirme-ğe muvaffak oldu. Yerine gelen Ağa yada padişah, vazifen dışında başka bir işe karışma, vükelama aid işlere burnunu sokma dercesine tenbihatda bulunduğu ileri sürülmüştür.

Bu sırada ise; ünlü Kanije Kalesi, dört yıldan beri sürdür­düğü savunmasını temadi ettiriyordu. Zahire tükenmiş, kedi, köpek gibi hayvanlar yendikten ve de bir haylice telefattan sonrada bine yakın kadın ve çocuklara dokunulmamak şar tıyla verilecek arabalarla nakledilmek üzere Kanije düşman eline geçiyordu.

Kale kumandanı kahraman bir asker olan, Fındık Mustafa Paşaydı. Takvimler ise; recep/1001-mayıs/1690'nı gösteri­yordu. Yine bu sırada Tökeli İmre Erdel'e kral olarak tâyin edildi. Kırım Hân'ı buna rıza göstermediyse de, aşağıda belir­teceğimiz suretde faydası görüldü. 6/şevva/1101 -13/tem-muz/1690'da Köprülüzâde Fâzıl Mustafa Paşa sancak-ı şerifi alıp, Avusturya cephesine doğru yola çıktı. Dragmanda bu­lunan Şenkendorf ve askerlerini ikİgün süren savaş sonunda mağlup etti. Şehirköy vede Musapaşa Palangaları sancağı­mız altına avdet ettirildi. Buradan Niş üzerine doğru yürüyü­şe geçildi. Kale komutanına kaleyi teslim etmek babında bir mektup gönderen serdar-ı ekrem, red cevabını alınca muha­saraya başladı. Yılancık çıkarmış bulunan ve haylice rahatsız olan Selim Giray oğlu Kaîgay Devlet Giray'ı kuvvetlice birlik­lerle sadrıazamın emrine yolladığı görüldü. Kalgay; Kırım Tatarlarında hândın yardımcısı, muavini makamında sayılan vazifelerdendir. Genellikle Kalgaylar, ya oğullardan, ya da, kardeşlerden seçilirdi. Tatarların; serdar'ın ordusuna takviye geldiğini haber alan osmanlı üzerine yürümeğe hazırlanan Avusturya ordusu hemen hücumdan vazgeçip, Alacahisar (Kruşevaç)ı, boşaltarak Semendire ve Belgrad üstüne doğru çekilme hareketine girişerek uzaklaşmaya başladı. Takipleri­ne Kemankeş Ahmed Paşa vazifelendirilince semendire, Belgrad ve Sirem taraflarında uzaklaşan Avusturya askerleri, Ahmed Paşanın, Pasarofça, Güvercinlik ile bazı palangaları ele geçirmesine sadece seyirci kaldı. Yine bu arada; Silistre Valisi Çerkeş Ahmed Paşa İle Tökeli İmre kuvvetlerine karşı durmak için, Fâzıl Paşa kuvvetleri karşısından alınıp gönderi­len Avusturya başkumandanı Hesiter, Tökeli İmre tarafından Tserneşt yakınlarında mağlub ve esir olunarak ele geçirilmiş­tir. Niş şehrinin muhafızı Vetarani ile Baden Margraf ı ellerin­deki şehrin mutlak surette düşeceğini anladıklarından dolayı yirmiüç gün süren muhasara sonunda, kaleyi teslime mec­bur oldular. 5/zilhicce/1101-9/eylül/1690
Top