ihya.org

4. Mehmet

İki Taraf Ordularının Başkumandanlarının Biyografileri

Osmanlı ordusunun başkumandanı bulunan ve bu seferde sadrıazamlıkla birleşen serdarıekrem, unvanlı Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşanın tercümei hâlini vererek bu bölüme baş­layalım. Bu eserden daha geniş malumatı, Kamusül âlâm ve Tarihi Râşid'den elde edebilirsiniz. Fâzıl Ahmed Paşa, Os­manlı devleti vükelâsından meşhur Köprülü Mehmed Paşa­nın büyük oğludur, h. 1072/ml661 senesinde Köprülü Meh­med Paşanın husule gelen vefatı ve yine merhum sadrıaza-mın vasiyeti üzerine fazileti ve irfanı göz önüne alınarak vezi­riazam olarak nasbedildi. Osmanlı devletinin hayatiyetini ih­yada büyük hizmeti geçen merhum sadrıazam Köprülü Meh­med Paşa oğlu Fâzıl Ahmed Paşa sadarete tâyin oluşundan bir sene sonra 1073/1662'de Avusturya seferine çıkmıştır. 1075/1664 Morava civarında bir kaç tane mühim kaleyi zap-tetmiştir. Daha sonra San Gotar savaşını yapmıştır. 1077/1666dan 1080/1669 tarihine kadar yâni üç sene için­de, yapmış olduğu çalışmalar ile savaş ilminde büyük başa­rılara imza atan.

Sulh Antlaşması

Tarihi Devleti Osmaniye adlı eserde San Gotar savaşı son­rasındaki durum ve yapılan antlaşmayı şöyle nakletmekte:

Sen Gotar Savaşından Sonra Ordu Harekatı ve Sulh

Montekukuli, bahse konu eseri "Memovar"ında San Gotar savaşından sonraki vaziyeti ve şevki idaresini şöyle nakle gi­rişiyor "Osmanlı ordusu ağustos ayının 6. gününe kadar, San Gotar sırtları üzerindeki ordugâhında kaldıktan sonra, yuka­rıda zikredilen günde yürüyüşe geçti ve nehrin sağ sahili üze­rinde bulunmakta olan Kirman'a doğru yönlendirdi. Biz ise, nehrin karşı sahilinde Osmanlılarla aynı hizada yürüyor idik. Fakat bu hareketimiz büyük zorluklar içinde yapılabiliyordu. Çünkü Lanfiniç (San Gotar'da Raab nehrine karışan bir nehir ismidir) ve Pinka (o da bir nehirdir) nehirlerinin sulan o ka­dar çok kabarmıştıki, suyun kabarmasından dolayı, bu ne­hirler üzerinde bütün köprüler yıkılmaktan kurtulamadı. Aynı istikamette karşı yakalarda Osmanlıya muvazi olarak yürü­mekteydik. Ağustosun 9. günü Kirman civarına geldik. Yapı­lan harp meclisi toplantısında, ben Raab nehrinin geçilmesini teklif ettim. Ağustos'un 11. günü osmanlı ordusuna bir daha hücum etmeye durumun, her zaman böyle müsait olacağını sanmadığımı, düşmanın seçme askerle mağlup edilerek ta­kip altına alınması gerektiğini beyan ettim.

Sen Gotar Savaşı Hakkındaki Kararlar

Almanya devleti fahimesinin zabitlerinden olduğunu, daha öncede ifade ettiğimiz mösyö "Wilhelm Notebom" adlı zat, birkaç sene evvel epeyi miktarda esere, bunların arasında da Osmanlı târih kitaplarından bazılarına müracaat ederek yap­tığı tetkikat sonunda bulmuş olduğu deliller ile hatta Osmanlı eserlerinden sarfı nazar edilse bile, diğer muteber tarih eser­leri sayesinde, Avusturya yazarlarının, mübalağalarla dolu eserleri ve /Aontekukuli'nin abartılı ifadelerini iptale yeter, hükümler çıkarabilmiştir.

Bunları aşağıya dercediyoruz: Evvelâ: Bu ifadelerden an­laşıldığı kadarı ile Osmanlı devleti Avusturya ve müttefikleri arasında yapılmakta savaş 1073/1663'den beri yâni iki se­nedir devam etmekteydi. Sulh müzakereleride bu arada ya­pılmaktaydı. San Gotar savaşı husule geldiğinde, Osmanlı devletinin harp hareketleri içinde olması tedbir alma niteli­ğinden kaynaklandı denilebilir. Saniyen: Sen Gotar savaşına katılan asker sayısı ancak beşonbin kişi mesabesinde olup, buna dense dense bir müfreze denilebilir. Ordunun tamamı­nın katılmış olduğu bir savaş olmayıp, buna bağlı olarakda orduyu hümayun büyük bir hezimete uğratıldı denemez.

San Gotar Savaşı Hakkında Bazı Osmanlı Tarihçilerinin Verdikleri Malumat

Tarihi Devleti Osmaniye diyorki: "Osmanlı ordusu Raab Çayı'nın sol yakasına geçmeğe savuşup, bir münasib geçid bulmak üzere, sağ yakasını ve avusturya başkumandanı ge­neral Montekukuli de geçişe engel olabilmek için, sol sahili takibe başladılar. San Gotar köyüne gelindiğindeyse dar bir geçit yeri bulundu. Sadrıazam hemen burda bir köprü kurul­sun emri verdi. Asker kurulan köprüden karşı yakaya geçmeğe başladı. 8/Muharrem/10751/ağustos/1664'de Yeniçe­riler; düşmanın gözleri önünde suya atılarak selamet sahiline çıktıklarında da savaşlarının kaidesine göre derhal toplanıp şiddetle harbe koyuldular, ne çareki, bir taraftan suların tuğ­yanı diğer taraftada, o zamanın en önemli savaş bilgini olan Montekukuli'nin manevraları Osmanlı kahramanlarının gös­terdiği cesaret ve sebat yüz güldürücü netice vermedi. Ayrı­ca avusturya ordusunda Kpntdö Kolini komutasında altıbin fransız askeri de bulunuyordu. "Netayİcül Vukuatın özetlen­miş beyanatı aşağıya alınmıştır: "Sadnazam, Raab nehrini geçip diğer ismi Yanıkkale olan Raab kalesini muhasara et­mek kararını verdi.

San Gotar Savaşında Galib Gelememenin Esas Sebebi

Kauzler, bazı ecnebi ve osmanlı tarihçileri nezdinde Os-nanh askerinin muvaffak olamamasına aşağıdaki sebebler medar olmuştur. Montekukuli; feld mareşallik rütbesiyle di­ğer rütbelerini daha sonraları avusturyanın diğer savaşların­da elde etmiştir. Genellikle, sulh zamanında gösterdiği büyük yararlıklar kendisine mükafat olarak bu rütbeleri getirmiştir.
1) Raab nehrini önce geçen ve avusturya imparatorluk as­kerini kendi ordugâhları ortasında tarn bir emniyet içinde iken basan ve şecaatin son raddelerine kadar sebat etmiş bulunan Bosnalı İsmail Paşa komutasındaki osmanlı birliği­nin himayesinde ihmal bulunularak, lâzım gelen zamanda ona yardımın gönderilmemesi ve düşmana vurulması gere­ken kuvvetli darbe fırsatınında kaçırılmış bulunması;

2) Raab nehrinin henüz suları kabarmadan önce avustur­ya, müttefikler ordusuna ait iki cenahada daha önce hiç do-kunulmaması, bu cenahların bulundukları iyi halde serbest bırakılması, Montekukuli'ye merkezin yardımına gelebilmek için bu cenahlardan istifade etme şansının sağlanması;

Esfarı Osmaniye Hatıraları 1073/1662 1075/1664 Seferinin Vakai Esasiyesi San Gotard'da Osmanlı Ordusu

Muharriri: Mühendishanei Bern Hümayun Nazırı Erkânı Harb Ferik'i Ahmed Muhtar **** Tâb ve Naşiri Tüccarzâde İbrahim Hilmi (Çığıraçan) Kütübhanei islâmi ve askeri Tüc­carzâde İbrahim Hilmi Çığıraçan 1326/1908

Sultan 4. Mehmed'in saltanat döneminde, sadrazam ve serdarı ekrem Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa kumandasın­daki Osmanlı'larla Feld Mareşal Monte Kukuli'nin kumanda­sındaki Avusturya ve müttefiklerinden kurulu, müttefikler or­dusu arasında 1075/1664 senesinin muharreminin, 8. ağus­tos ayının 1. günü olan Cuma gününde meydana gelen "San Gotard Meydan Muharebesi" ile bahse konu meydan sava­şından önce ve sonra yapılan askeri harekât hakkında veri­len önemli ve esaslı bilgileri kapsamaktadır. Bu eserin mey­dana getirilmesinde başvurulan kaynaklar Osmanlı yazarları­nın eserlerinden:

1- "Sahaifil Ahbar" adlı Müneccimbaşı tarihi

2- Abdurrahman Şeref beyefendinin "Tarihi Devleti Osmaniyesi

3- Defteri hakanı eski nazın Mustafa Paşa merhumun" Ne-tayicül Vukuat" adlı mühim eseri.

4- Bu sefer sebebi ile Viyana'ya elçi olarak gönderilen Ev­liya Çelebi merhumun, seyahatnamesi.

5- Tarihi Raşid

Sultan 4. Mehmed'in Şahsiyeti

4. Mehmed esasasında iyi kalbli bir kimseydi. Yumuşak, şefkatli cömert olarak ömrünü geçirmiştir. Çok renkli bir sal­tanat geçirerek, nice badireler atlatmış ve uzun bir dönem padişahlık etmiştir. Üç devre ayırabileceğimiz padişahlığının birinci dönemi müthiş sıkıntılarla ve kadınların söz sahibi ol­duğu çeşit, çeşit entrikaların, isyanların, sürgünlerin kauTle-rîn yaşandığı bir dönem olmakla beraber, Köprülü Mehmed Paşa ile başlayan devire adetâ devletin yükselme devrinin en şaşaalı günlerinin hatırlandığı ve mukayeseye medar olacaK başarılar görülmüştü. Viyana bozgunundan sonra ve Kara Mustafa Paşa'nm bu bozgunun müsebbibi olarak idamı, dü­zelme imkânının yok edilmesi sonucunu vermişti. Taht'tan hâl'i, son devresinin son olayı olmuştur. Bu görüşümüzü te'yit eden bir tarihçi şunları söylemektedir: "Şehriyan müşa-rileyhin 41 sene süren ahdi saltanatları, üç devire taksim olunabilir. Birinci devre, bidayeti cüluslarından, Köprülü Mehmed Paşa'nm sadaretine yâni 1058/1648den 1066/1656'ya kadar mümted olarak padişah hazretlerinin sinni sabavetlerine müsadif ve ahdi sabıkın seyyiatine, mu-karin olduğu cihetle idarei devletin en müteştet zamanların-dandır.

4. Mehmed'in Aleyhinde Kıyam

Viyana önünde sadrıazamm hatasından olsun, kendilerinin beceriksizliklerinden olsun, münhezim olarak Edirne'ye dö­nen asker başta yeniçeriler olmak üzere, biz feci bir mağlubi­yete uğrayarak ülkeye dönerken, padişah hâla Edirne'de av peşinde koşmakta, bize böyle padişah lâzım değil sözleri bir­den bire ortada dolaşmaya başladı. Bu arada İstanbul'a va­ran asker bu talebini sadrıazama, devlet adamlarına ve ule­maya dayatmaktan çekinmediler. Hemen peşinden Ayasofya Camiinde bir toplantı akdedildi. Buradaki toplantıdan çıkan karar Sultan 4. Mehmed'in hâl edilmesi, yerine 2. Süleyman'ı tahta geçirme kararı uygulandı. Tarih bu sırada 1099/1687yi göstermekteydi. Sultan 4. Mehmed taht'tan in­dirildikten beş yıl sonra irtihal eylemiştir.

2. Viyana Muhasarası

Tarih sayfalarında; Otuz Sene Savaşları diye nam almış bulunmakta olan hengamenin bitiminden sonra Avusturya (Nemçe) imparatoru 1. Leopold, Macaristan üzerinde pek zalimane davranışların tatbikçisi olmuş, gerek ahali gerekse Macar asilzadelerinin çoğunluğunu hapis, sürgün ve idamlar­la perişan etmişti. Bu dayanmak zor eziyetlerin sona ermesi niyetiyle, bazı Macar asilzadeleri, halkın galeyana gelmiş his-lerinede tercüman olarak, Erdel Kralını kendilerine ricacı edi­nerek, Osmanlı devletine başvurmak için aracı olmasını iste­diler, isteklerini padişahın dergâhına duyurmaya muvaffak oldukları talebleri, Osmanlı'nın Avusturya'nın yaptıklarına dur demesini ve bunun kuvveden fiiliyata erişmesi için mü~ dehale etmesini istemekten ibaretti.

İstidrad

Efendim alıntı yaptığımız Ali Şeydi bey merhu­mun, bu ifadesine genellikle katılmak mümkünsede, buvka-naatini 1329/191 l'de beyan buyurduğunu görüyoruz. Bu devirde Osmanlı devletinin izmihlaline 11 yıl kalmış bir dönemdir. Ülkenin içine düşürülmüş bulunduğu ahval, yazarın düşüncesinde bir küşayiş husule getirmiş demekki, üstelik bu 1329 tarihi rumi dediğimiz hesabın icrasını gerektiriyorsa, bu da 1913 tarihine denk gelirki, Balkan mağlubiyetini tattı­ğımız yıllara denk gelir, bu hâl ise yazarımızı daha fazla üz­müş olacağından, mütalaasında hata etmekte olduğunu bile­memesine sebeb olur diye düşünüyorum. Asla unutmamak gerekirki; padişahlar ülkenin bir çok meselesi hakkında bilgi­lenmekten mahrum kalmış veya edilmiş olabilirde ancak, onların gafil olmadığı bir kurum vardır. Bu kurum orduyu hü­mayundur. Padişah komutasındaki bir ordunun düşman kar­şısında hem de o devirde yapılan savaşlar kafi neticeli mey­dan muharebeleridir ki; böyle bir savaşın tarafı olan ordumuz başlarında padişahları olduğu halde mağlubiyete duçar oldu-mu, devleti ayakta tutmak mümkün olabilir mi? Böyle olma­dığını Yıldırım merhumun, Timur karşısında aldığı acı mağlu­biyet buna misal oimazmı?

İç Asrın Tahlili

Tarihi Encümeni Osmani azasından Ali Sabri bey'in; kuru­luşundan Merzifonlu Mustafa Paşa dönemine kadar geçen vak'a, varılmış bulunan hedefleri tahlil eden ifadesiyle sayfa­mızı süslüyoruz: "Üç asır içinde irili ufaklı ondört adet devleti ele geçiren, Avrupanın adeta tamamını yumruğunun altında boyun eğdirebilen, arazisinin yüzölçümü bakımından Roma imparatorluğunuda aşmış bulunan Osmanlı devleti, munta­zam kanunlarıyla adilâne ve medeniyete beşiklik edecek mahiyette idare tarzı göstererek parmak ısırtırken, 1000/1592'den sonra yukarıdaki başarıları sergileyememek^ teyse de, yinede Viyana kapılarına dayanmakta, San Go-tar'larda düşmanı sıkıştırmakta pek geri kalmamışda eski şaşaa ve parlaklığı gösterdiği ileri sürülemez.

Esasında: 4. Sultan Murad gibi sağlam kimseler, Genç Os­man gibi genç veya yaşlı fakat genç fikirli padişahlar, Köprü­lüler gibi devlet hayatına yeniden kan ve can veren kimseler, bu devrede de yetişmiş olsalar da, ne eskiler gibi icraat ve faaliyeti nede ötekilerin rezanet yâni ağır başlılık ve kifayeti yetersiz, çürümekte olan uzuvlarıyla, Osmanlı tamamıyla de­vasız olmamıştır.

Cehreyn Seferi

1089/1678 senesinde Ukrayna eyaletinin başşehri olan Cehreyn kalesi Rusların eline geçmişti. Gerek bu hududa ya­kın askerlerimizle, Kırım Hân'ı Selim Giray buranın hâlaskar-lığına memur edildiyselerde yapılan çarpışmalar askerimizin başarısızlığını dolaysıyla mağlubiyeti getirivermişti. Padişş'h 4. Mehmed vaziyete müdehale gereğini duyarak, birliklerin hazırlanması çalışmalarına bizzat katıldı. Seferi başlattığında Tuna Yalısına kadar askerle birlikte yürüdü. Burada orduyu, sadrıazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'ya teslim etti. Bu sadrazam düşman üstüne yürürken Cehreyn'L almayı plânla­mış, fakat elinde tutabilme imkânını görememişti. Hakikaten kaleyi kurtarmayı başararak düşmandan aldı ve yıkmayı ter­cih etti. Ardından padişahın yanma avdet etti. Bu sırada İse, Rusların Çarı sulh talebini yapmaya mecbur kalmıştı bile. Teklif kaale alındı, sulh yapıldı vede İstanbul'a avdet edildi.

Fazıl Ahmed Paşanın Şahsiyeti

Döneminin en büyük devlet adamı dense doğru bir tesbit yapmayı başarmış oluruz. İlim sahibi ve faziletli bir kimseydi. Çok konuşmaz, maksadını kestirmeden yerine getirmeye ça­lışırdı. Aklı tedbirlere pek ererdi. Mütevazi, eli açık bir kim­seyken, çokça hiddetlendiği Fransa kralı 14. Lui'nin elçisini kendi elleriyle hırpalamış, hapse attırmış, böylece de, bu devletle aramızda büyük bir soğukluk yaşanmıştır. 23 yaşın­da vali olan bu bu zat, sadarete 27 yaşında geldi. Bu kadar genç bir sadrıazam işleri yürütmekte hiç zorluk çekmediğini göstererek dostları sevindirip düşmanları çatlatmayı sağladı.

16 sene fasılasız yüklendiği sadareti memleketin her tara­fına sükunet, asayiş ve adalet içinde yaşayış temin etti. Eğer Paşanın ömrü biraz daha uzun olsaydı, Viyana seferinin mu­vaffakiyetle neticelenmesi mutlaktı. Bu fetih ise nice pürüzle­rin çıkmadan yok olması demekti.

Girit Meselesinin Halli

Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa, Avusturya seferinden dö­ner dönmez, 1055/1645'de açılmış olan Girid seferi bunca zaman devam etmekte ve nice memleket evlâdının şehadet şerbetini içmesine sebeb olan savaşa son noktayı koyma ha­zırlığına girişmişti. Bu yirmi sene zarfında Girid'in bir çok bölgesi devletin eline geçmişti amma pek muhkem ve meta­netle savunulan Kandiye ele geçirilememişti. Burası müca­hidlerin yed'ine geçmeden, Ada'nında fethi gerçekleşmiş sa­yılamazdı. Bu büyük gaileyi ortadan çıkarmak için gerek de­niz kuvveti, gerekse kara birlikleri hazırlıklarına girişti.

Top