Süleyman Çelebi'nin Sonu

Süleyman Çelebi'nin Sonu

Musa Çelebi'nin Sinop, Ulah ve Sırbistan üzerinden her geçen gün kuvvetlenerek Edirne'ye geldiğini haber alınca, alel acele Bursa'daki eğlencelerini bırakarak Edirne'ye hare­ket etti. İki ordu birbirleriyle karşılaştığı zaman çok entera-san durumlar görüldü. Musa Çelebİ'nin kuvvetlerinden bazı kumandanlar birlikleriyle beraber Süleyman Çelebi tarafına, Süleyman Çelebi tarafındaki bazı kumandanlar da birikleriyle beraber Musa Çelebi tarafına geçtiler. Yapılan savaşı Süley­man Çelebi kazandı. Musa Çelebi dağılmış ordusundan mah­rum olarak günleri kah Ulah Bey'i, kah Balkanlarda vakit ge­çirmeye başladı. Bu arada da Süleyman Çelebİ'nin hal ve durumunu istihbar etmeye çalışıyordu.

Süleylan Çelebi, bu savaşın verdiği rahatlıkla kendisini da­ha fazla sefahet alemlerine vermişti. Bu sefahet alemine aid bir kısa bölümü Solakzade'nİn tarihinden okuyalım:

«..Her sabah ve akşam Edine hamamlarında şakıyan Nazi-kendam ve Hoş Hıram elinden nûş câm-ı bâde-ı g(itfam et-mede ve akıl ve idrakini nefs-i emmareye ram etmede idi..» Şu günkü anlamıyla anlatmaya gayret edelim: Kırmızı şuru­bu cam kaseler içinde edalı ve cilveli yürüyüşleriyle sallana sallana sunan şurup dağıtıcılarının elinden içerken, akıl ve düştüğü durumu nefsinin arzusuna bırakmasıdır.

Musa Çelebi, günü günü takip ettiği ağabeysinin durumu üzerine yeniden asker toplamaya muvaffak olarak Edirne'nin kapısına geldi dayandı. Durumu haber alan kumandanlar sa­raya koştuklarında Süleyman Çelebİ'nin yine hamam safa-sında olduğu öğrendiler ve kendisine haber gönderdiler. Süleyman Çelebi, gelen haberciyi kendisini rahatsız ettiği ge­rekçesiyle tellaklara dövdürttü. Bunun üzerine gün görmüş ihtiyar kahraman Evranos Bey, hamama girip Süleyman Çe-lebi'ye nasihat etmek istedi. Ne var ki sözünü dinletemedi. Ondan sonra Yeniçeri ağası Hasan Ağa hamama girdi. Üçün­cü defa rahatsız edilmekten gazaba gelen Süleyman Çelebi, Yeniçeri Ağası Hasan Ağa'nın sakalını-bıyığını tellaklara kes­tirip, onu da dışarı attırdı. Yeniçeri Ağası Hasan Ağa başta ol­mak üzere bütün kumandanlar, Süleyman Çelebİ'nin yaptığı bunca hareketten sonra kendilerine baş olamiycağını idrak ederek, Musa Çelebİ'nin muhasara ettiği Edirne Kalesinin kapısını açmağa gittiler.

Timurtaş Paşa Oğullarından Karaca bey, Kara Mukbil Bey gibi birkaç sadık dost, Süleyman Çelebi'yi hamamdan alıp saraya getirdiler. Sarayın kapısını kapayıp gece karanlığına kadar şehre girmiş Musa Çelebi kuvvetlerine mukavemet edip, gecenin ilerlemiş saatinde Karaca Bey, Kara Mukbil Bey ve Sahib-i saltanat Süleyman Çelebi, yanlarına adıkları üç seyisle birlikte İstanbul yolu üzerine koyudular. Lakin er­tesi sabah kimliklerini tesbit eden köylüler etraflarını çevirip onları öldürdüler.

Padişah olup olmadığı tartışma götüren Süleyman Çelebi, bazı tarihlere göre, I. Sultan Süleyman'dır. Bazı tarihlere göre de Kanunî Sultan Süleyman'ın Sani, yani ikinci unvanını al­mamasından dolayı, I. Süleyman'ın padişah kabul edilmeye­ceği görüşündedirler. Biz de 4eriz ki: İlk zamanlar Mehmed Çelebİ'nin dahi biat ettiği söylenen Süleyman Çelebi, padi­şahlığından evvel Ankara Savaşının feci akıbetinden olan ah­valde, mühim olan kimin padişah olduğu değil, devletin bu gaileden kurtulabilmesi mühim!.. Bütün şehzadeler müsbet ve menfi taraflarıyla iddia-ı saltanatta bulundukları zaman, belki farkında olarak veya olmayarak kendi aralarında yaptıklan kavga ile herkesi seyrettirmiş; Allah muhafaza etsin, İslâm dışı bir kuvvetin »şunları bir halledelim..» demelerine fırsat verdirtmemiş olmalarıdır.
Top