TarihSayfası tarihsayfasi.com



warning: Creating default object from empty value in /home/icom/domains/ihya.com/public_html/tarih/modules/taxonomy/taxonomy.pages.inc on line 33.

1. Mahmut

Silahlı kuvvetler demek suretiyle kara, deniz ve hava kuv­vetleri kelimeleri, gayri ihtiyarî olarak, İnsanın dudaklarından döküldüğü görülür. Fakat; 1595'de, Osmanlı tahtına oturan 3. Mehmed'in çocukluğundan en önemli hatıra, bu padişahın sünnet düğünüdür. Bunun en bariz olanlarından biri, Saray-burnundan, hüners ahibi biri, kendisini top namlusundan, içinde bulunduğu füzemsi şekilde bir kaba denizin üzerine fır­lattırır ve hayli mesafe, uçtuktan sonra denize içinde bulun­duğu kabla birlikte kontrollü olmak suretiyle iner. İçine girdi­ği ejder şeklinde yapılmış öze! bir vasıta deniz içinde ve al­tından tekrar Sarayburnuna gelir ve hüner sahibini, açtığı ağ­zından karaya bırakır. Osmanlı ilim adamları bu gösteriyi stratejik bir silah olarak kullanma şeklinde kafa patlatsalardı. belki 4. Murad döneminde, Galata kulesi üzerinden boşluğa, yaptığı kanatlarla kendini bırakan ve Üsküdar Doğancılar meydanına inen Hezarfen, Ahmed Çelebi belki kanatlarla de­ğil Çırpıcı çayırından uçakla havalanıp, Dudullu düzlüğünde yere inebilirdi!. İşte hava kuvvetleri diyemiyoruz, çünkü tay­yare icadı henüz gerçekleşmemişti.

Karlofça antlaşması sonrasın da, devlet-i âliye denizlerden çekilir olmuştur. İspanya donanması ülke arazisinin Akde­niz'in üzerinde topoğrafik te'siri, bu ülke donanmasına faikı­yet sunmaktaydı. Bu avantajı donanmasına önem vermek suretiyle, takviye eden İspanyol'lar bilhassa bizim Cebelita­rık, denizcilerin Cibraltı dedikleri boğazıda kontrol etmeleri hayli güçlü olmalarına yardımcı oluyordu. Denizlerin güçlü donanma sahibi olanlspanya, gerek İngilizlerin gerekse Fran­sızların kur yapmak durumunda olan paylaşılması güç bir sevgili gibiydi. Çünkü bu ülkenin yandaşlığını kazanmak ge­rek Fransa'nın, gerekse İngilterenin plânlarına doğrudan te'sir etmekteydi.

Osmanlı devletinin 81. şeyhülislâmı, 1. Sultan Mahmud'un ilk makam-ı meşihatını dolduran âlimi Mirzâzâde Mehmed Efendi oldu. Ancak bu şeyhülislâmın görevde kalması, 7 ay, 17 gün sürdü. Kendisi istifa ederek ayrıldı. 73. şeyhülislâm Paşmakçızâde Ali Efendinin mahdumu, Abdullah Efendi 9 ay, 7 gün süren, meşihattaki görevi ile Osmanlının 82., Sut­tan 1. Mahmud'un ikinci şeyhülislâmı olma şerefine ermişti. 24/şubat/1732'de, Damadzâde Ahmedefendi geldiği şeyhü­lislâmlık makamında 1 sene, 7 ay, 27 gün bulundu. 22/ekim/1733'deyse İshakzâde İshak efendi, 1 sene 10 gün-kaldığı makam-ı meşihattan vefat ederek ayrılmış oldu. Dür-rizâde Mehmed efendi, İ sene, 5 ay, 13 gün, şeyhülislamlık makamında kaldı. 13/4/1736!da, Feyzullahzâde Mustafa efendi, şeyhülislâm oldu. Bu makamdaki müddeti, Sultan 1. Mahmud devri şeyhülislâmlarının en fazla sürenidir. 8 sene, 10 ay, 21 gün hizmetten sonra vefatı dolaysıyla vazifeden ayrılmış oldu. Tarihler bu sırada, 4/mart/1745'i gösteriyordu.

Sultan 1. Mahmud'un devri, 119. sadrıazam Damad Silah-dar Mehmed Paşa ile başladı. 3 ay, 21 gün sürebildi. Karahi-sarlı Kabakulak İbrahim Paşa makam-ı sadarete getirildiğin­de 22/ocak/1731 idi. Sadaret müddeti 7 ay, 19 gün sürebil­di. 121. sadrıazam olan Konyalı Topa! Osman Paşa ise 6 ay, 2 gün mührü taşıyabildi. 122. sadrıazam Hekimoğlu Ali Paşa 1. sadaretine; 12/mart/1732 tarihinde geldi. 3 sene 4 ay, 1 gün sonra çekildi. 2. defa gelişi 21/4/1742'de başladı 1 se­ne, 5 ay, 2 gün sürerek 23/eylül/1743'de sona erdi. Son sa­dareti 15/şubat/1755'Ie, 18/mayıs/1755 arasında 3 ay, 1 gün devam etti. Toplam sadaret günleri, beş sene dört gün

Alicenâb Kadın (Hace) Sultan 1. Mahmud'un baş kadını­dır. 1775 yılı hac dönüşünde vefat etti. Zevci padişahdan sonra 21 sene daha muammer olmuştur. Yeni Cami haziresi-ne defnolundu. Fâtih Camii civarında mektep, çeşme ve se­bil yaptırmıştır.

Verdinâz Kadın, Çağatay üluçay'a göre Sultan 1. Mah­mud'un 5. kadınıdır. Sicilli Osmani'de 4. gözüktüğünü beyan ediyor. 13/ramazan/1219-16/aralık/1804 pazar günü vefat etdi. Şehzâdebaşı Camii türbelerinde defnolundu. Murad Pa­şa yakınlarında bir mektebi ve sebili vardır. Kocasından son­ra elli yıl daha yaşadı.

Rami Kadın, 1. Sultan Mahmud'un altıncı hanımıdır. Be­şiktaş Akaretlere giden yolda bir sebil yaptırdı. Padişahın ve­fatı sonrasında Mekke ve Medine müfettişlerinden İbrahim bey ile izdivacı vukubuldu. Yılmaz Öztuna ise, Ayşe Kadın vefatı 1746, yine Ayşe (Hace) vefatı 1746, Hadice kadın ile Râziye Kadından sonra, kocasının arkasından onbeş yıl daha payidar olan Hâtem vardır ki, 1769 yılında vefat etmiş, Üs­küdar daki Ayazma Camiine defnolundu.

Talihinin yaver gitmesi, zaman ve zemin itibariyle uygun tarz saltanat süren 1. Mahmud, Osmanlı padişahlarının ara­sında bahtiyar olanlardan sayılsa sezadır. 1168/sefer-1754/kasım ayı içinde bir Cuma Namazı sonrası saraya dö­nüşü esnasında bindiği atın üzerinde fücceten irtihâl-i dâr-ı beka eylemiştir. Fücceten deyimi apansız mânasindadir. Bazı tarih yazarları Sultan 1. Mahmud'un bir hafta kadar yatağın­dan çıkamadığını, bu ağır duruma rağmen Cuma Namazını edaya büyük bir gayret göstererek gitmesini vücudunun sar­sılmasının sebebini teşkil ettiğini beyan ederler. Böylece ve­fat vukubuldu derler.

Bu zâtın diri diri gömüldüğü iddiası vardır. Yirmi beş sene kadar süren devri saltanatında Sultan 1. Mahmud bu döne­min yirmi senesi kadarı İran, Rusya ve Avusturya ile savaşa­rak geçmiştir. Elhak bütün bu savaşlarda Osmanlı Ordusu sânı şerefini, celâdetini göstermeyi bütün mevcudiyetiyle is-bata muvaffak olmuştur. Yaptığı antlaşmada düşmanlara memleket kapdırmak şöyle dursun, Pasarofça antlaşmasıyla Avusturya'ya terkettiğimiz yerleri dahi kurtarmaya muvaffak olduğumuzdan, padişahımızın hatırı avrupa ülkeleri arasında saygıya lâyık bulunması gerçekleşmiştir.

Ali Şah, Osmanlı devletiyle İmzalamış olduğu 1148/1735 tarihli antlaşmadan sonra, ordusuyla birlikte Af­ganistan vede Hindistan taraflarına gitti, oralarda bir haylide savaşlar yaptı. Geçen bu zaman zarfında şark hududumuzda sakin ve asude hayat sürdü. Hudud boylarında bulunan aha-Üninde keyfine diyecek yoktu. Ne varki; Nâdir Şah, iran'a avdet ettiğinde bu güzel günler son buldu. Çünkü huzur yeri­ni huzursuzluğa bırakmaya hazır hâle gelmişti.

Çünkü acem; Osmanlı üzerine savlet etmeye başlamıştı. Irak yakınlarında bulunan bir kaç kalemizi zapt etti. Vaziyeti gözden geçiren bâbıâli derhal asker şevkine koyuldu ve meydana gelen çarpışmalar zaman zaman Osmanlılara, bazen de İran kuvvetlerine galibiyet şansı verdi. Bu seri savaş­ların üç sene sürdüğü görüldü. Ancak son galibiyet İran tara­fında kaldı buna bağlı olarak, 4. Murad Hân devrinde yapılan antlaşmanın esas tutulduğu şartlar, 1159/1746 tarihinde adetâ yenilendi. İranla yapılan savaşların sonuncusu olarak kabul edilen muharebenin temin ettiği hudud, ufak tefek de­ğişikliklerin üzerinde durulmadığı takdirde hemen hemen ay­nı olarak devam etmektedir.

Asakir-i Osmani'yenin devamlı olarak her taraf da kazan­makta olduğu zaferler karşısında, Avusturyanın ve Rusların sulh talebinde bulundukları görüldü. Osmanlı padişahı ve hükümeti, taleb-i sulhun muterizi olmadılar. 1152/1739 se­nesinde Belgrad da bir kongrenin toplanması gerçekleşti. Uzun müzakereler yapıldı ve neticede sulh antlaşması imza olunup, karşılıklı olarak teati olundu. Yapılan ve adı tarihlerde, yapıldığı şehrin ismiyle anılan antlaşmanın gereğinden olarak, Avusturyalılar Belgrad'ı teslimle birlikte, Sava ile Tu­na nehirlerinin sağ tarafındaki Pasarofça antlaşmasıyla elde ettiği yerleri ayrıca Varşova topraklarını ve Eflâk Çasar'ı, Va-las Antrich tâbir olunan yerleri ki Aluta ırmağı ile Eflâk'ın es­ki hududu arasındaki batı topraklarının bulunduğu yerdir, di­ğer bir tâbirle de Küçük Eflâk'da denmektedir.

Bize savaş ilânını yapmadan önce Ruslar, Azak ve Kubu­run kaleleriyle, Kırım Yarımadasını başdanbaşa yağmaya tâ­bi tuttuğu gibi Baserabya taraflarından da İlerlemeye koyul­muşlardı. Kırımın yeni Hânı Fethi Giray'ın celâdeti karşısın­da, Kırım'da bulunan Rusların horlanarak uzaklaştırıldığı gö­rüldü. Besarabya'ya saldıran diğer bir Rus kuvveti de, karşı­larında gördüğü Osmanlı Ordusu karşısında mağlup oldu­ğundan bozgun hâlinde ricata mecbur kalmıştı. Bu ricatta kendi hududları dahiline çekildikleri görüldü. Bu çekilişi gös­terirlerken eskiden yaptıkları gibi, yakınlarından geçtikleri her şehir ve kasabayı yaktıkları gibi, yiyecekleride bu yangı­na dahil etmeyi ihmal etmediler böylece kendilerini takip et­me tasavvurunda olan Osmanlı ordusunu yiyecek sıkıntısına düşme kaygısına duçar ederek, bu ordunun takibinden kur­tulmayı başardılar.

Sultan 1. Mahmud'un Osmanlı tahtına geçmesinden son­ra, Rusları sulh antlaşmasına mugayir hareketlerinde tatbik-çİsi olarak, Lehistan ve Kırım Hanlığına dâir işlere karıştığı gibi Kırım sakinlerine tecavüze başlamıştı. İran ile yaptığımız muharebelerde ise yardımımıza koşan Tatar kuvvetlerine mania teşkil ettiği olmuştu. Son dönemlerde de, Azak Kale­sini kuşatmaya teşebbüsünden sonra İran ile varılan antlaş­manın arkasından Rusya'ya harb ilân edilerek sadrazam Si-lahdar Mehmed Paşa kumandasıyla hudud boyuna b;iyük bir ordu sevk olundu. 1147/1734 Venedikle yaptığı savaşın mağlubu olan ve bundan dolayı izzet-i nefsi kırılmış ve her

Son yorumlar