TarihSayfası tarihsayfasi.com



Sahabelerdeki Cihad Arzusu

SA’D b. EBÎ VAKKAS’IN İNSANLARI CİHADA TEŞVİK ETMESİ

Sa’d b. Ebî Vakkas’ın Kadisiye Gününde Bir Hutbe İrat Etmesi

Kadisiye gününde, başkumandan olmak hasebiyle Sa’d b. Ebî Vakkas bir hutbe irat etti. Bunda, Allah’a hamd ü senâdan sonra şunları söyledi: “Şüphe yoktur ki mülkünde ortağı bulunmayan Allah, hakkın tâ kendisidir. O’nun için, verdiği sözleri yerine getirmeme ihtimali sözkonusu değildir. Allah Teâlâ, Kur’an’da “Andolsun ki biz Zikir’den (Tevrat’tan) sonra Zebur’da da ‘Arza (yeryüzüne) mutlaka sâlih kullarımız vâris olacaklardır’ diye yazmıştık”. (Enbiyâ: 21/105) buyurmakt

adır. İşte bu yeryüzü sizlerin olacaktır. Bunu size Rabb’iniz va’detmiştir. Bu topraklar üç yıldan beri sizlerin elindedir; ondan yeyip içiyor, ahalisini öldürüp ganimetler alıyorsunuz ve kendilerine esir muamelesi yapıyorsunuz. Bunu da sizlere içinizden daha önce gâlip gelenler sağlamıştır. Şimdi ise sizler gelmiş bulunuyorsunuz. Siz Arapların en seçkin kişileri ve önderlerisiniz. Her biriniz kendi kabilesinin en iyileri olup geride kalanların iftihar edecekleri kimselerdir. Eğer dünyayı bırakıp yalnızca âhirete yönelecek olursanız Allah Teâlâ sizlere hem bu dünyayı hem de âhireti verecektir. Şunu biliniz ki bu savaş sizden hiç birinizin ecelini öne alacak değildir. Şayet zayıflık gösterip dağılacak olursanız kuvvetiniz gider. Âhiretiniz tehlikeye düştüğü gibi son neferinize kadar da helak olursunuz”.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/439

Âsım b. Amr’ın Kadisiye Gününde Bir Konuşma Yapması

- Sa’d dan sonra da Âsım b. Amr kalktı ve şunları söyledi: “Şu topraklar Allah Teâlâ’nın, üzerinde yaşayanlarının herşeyini sizlere helal kıldığı topraklardır. Siz gâlip olduğunuz halde şu üç senedir onlardan çok daha fazla sıkıntılar çektiniz. Eğer bu uğurda sabredip sadece Allah rızası için hareket edecek olursanız. Allah sizlerle beraber olacaktır. İşte o zaman bu topraklar üzerinde yaşayanların malları, kadınları, çocukları ve memleketleri sizlerin olur. Zayıflık ve gevşeklik gösterip savaştan kaçmanız halinde ise şu karşınızda durmakta olan muazzam orduları ikinci kez saldırırsınız korkusuyla -Allah korusun- sizden hiç kimseyi sağ bırakmayacaktır. Allah’tan korkunuz! Allah’tan korkunuz ve o gâlib geldiğiniz günleri ve Allah’ın o günlerde size verdiklerini hatırlayınız. Bir de geride bıraktığınız toprakları hatırlayınız ki orası geniş ve ıssız bir çöldür. Susuz, insansız, bitkisiz bir sahadır. Orada ne bir ağaç ve ne de sığınacak bir yer vardır. Eğer oraya tekrar dönecek olursanız ne hale geleceğinizi düşününüz. Bütün bunlar bir yana sizin asıl hedefiniz Allah’ın rızasını ve âhireti kazanmak olmalıdır.”[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İbn Cerir et-Taberi IV/44 (Sayf tarikiyle Muhammed, Talha ve Ziyad’dan).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/440

Ebu Ümâme’nin Bedir Savaşına Katılmaya Çok İstekli Olması

- Ebu Ümâme şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber Bedir’e çıkmak istediklerinde ben de onunla birlikte gitmeye karar verdim. Dayım Ebu Bürde b. Neyyâr (doğrusu Dînâr olmalıdır) beni görerek

“Annen hastadır, kal ve ona yardımcı ol!” dedi. Ben de

“Hayır, ben kalmıyorum. Hem o benim annemse senin de kızkardeşindir; sen bekle!” dedim. Dayım bunu Hz. Peygamber’e söyledi. O da bana kalmamı emretti. Dayımsa onunla birlikte Bedir’e katıldı. Hz. Peygamber ve ordusu Bedir’den döndüklerinde annem de vefat etti; onun cenaze namazını Hz. Peygamber kıldırdı.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Ebu Nuaym, Hilye IX/37.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/441

Hz. Ömer’in Allah Yolundaki Cihada Olan Arzusu ve Cihat Hacdan Üstündür, Buyurması

- Hz. Ömer şöyle diyor: “Eğer şu üç şey olmasaydı ölüp Allah Teâlâ’ya kavuşmayı arzu ederdim: Birincisi Allah için cihada çıkıp yolculuk yapmak; ikincisi secde ederek alnımı O’nun için toprağa koymak; üçüncüsü ise hurmanın güzelini seçtikleri gibi sözün güzelini de seçmeye çalışan bir kavim içerisinde bulunmaktır.”[1]

- Hz. Ömer müslümanlara şöyle demiştir: “Hacca gidiniz; çünkü o Allah Teâlâ’nın emretmiş olduğu sâlih amellerden biridir. Ancak cihat ondan daha üstündür.”[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kenz II/288 (İmam Ahmed, Zühd adlı kitabında, Said b. Mansur, İbn Ebi Şeybe ve başkalarından).

[2] Kenz II/288 (İmam Ahmed’den, o da Ebi Şeybe’den).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/441

Abdullah b. Ömer’in Cihada Aşrı İstek Duyması

- İbn Ömer şöyle anlatıyor: “Bedir günü Hz. Peygamber’e gösterilerek savaşa katılıp katılamayacağım soruldu. O da yaşımı küçük görerek müsaade etmedi. Bunun üzerine o kadar üzüldüm ve ağladım ki bu yüzden sabaha kadar uyuyamadım. Bütün ömrüm boyunca böyle bir gece geçirdiğimi hatırlamıyorum.

Ertesi sene gösterildiğimde Hz. Peygamber savaşa katılmama izin verdiler. Ben Allah’a bu hususta çok hamdettim”.

- Bir gün adamın biri Abdullah b. Ömer’e

“Ey Ebâ Abdirrahman! Duyduğuma göre iki ordu karşı karşıya geldiğinde onlara sırtınızı dönüp kaçmışsınız?” dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Ömer

“Evet, kaçtık; ben bunu inkar etmiyorum. Ancak Allah Teâlâ bizim hepimizi affetti. O’na binlerce şükürler olsun!” dedi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kenz V/231 (İbn Asakir’den).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/441-442

Hz. Ömer’in Cihada Gitmek İsteyen Bir Kişiyle Olan Kıssası:

- Bir kişi Hz. Ömer’e gelerek

“Ey müminlerin emiri! Bana bir binek ver, cihada gitmek istiyorum” dedi. Hz. Ömer orada bulunan birisine

“Onu elinden tut, beytülmala götür. İstediğini alsın” dedi. Adam beytülmala girdi. Orada altın ve gümüş yığınlarını görerek

“Bunlar nedir? Ben bunu istemiyorum. Ben bir yol azığı ile bir binek istiyorum” dedi. Bunun üzerine adamı Hz. Ömer’e geri getirip onun sözlerini Hz. Ömer’e naklettiler. Hz. Ömer ona azık ve bir binek verilmesini emretti. Onun bineğine eğeri kendi eliyle vurdu. Adam deveye binince Allah’a hamdetti. Sonra Ömer’i övmeye başladı. Ömer de adamın arkasında yürüyor. Adamın kendine dua etmesini temenni ediyordu. Nihayet adam “Allah’ım, Ömer’e iyi bir karşılık ver” diye dua edince Ömer geri döndü.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kenzü’l- Ummal, II/288.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/442

Hz. Ömer’in Allah Yolunda Savaşa Çıkıp Nöbet Tutanın Üstünlüğü Hakkındaki Sözü

- Hz. Ömer yanında oturanlara

“Ecir yönünden insanların en büyüğü kimlerdir?” diye sordu. Onlar da oruçtan, namazdan söz ederek

“Mü’minlerin emirinden sonra, ecir bakımından falan falan kimseler büyüktür” diye cevap verdiler. Hz. Ömer

“Kimin büyük olduğunu size söyleyeyim mi?” dedi.

“Söyle” dediler. Hz. Ömer

“Atının gemini tutarak İslâm ülkesinde koruyuculuk yapan ve canavar mı yiyecek zehirli bir hayvan mı sokacak, düşman mı yakalayacak diye hiç bir tehlikeyi umursamayan o meçhul adam var ya, işte o saydığınız kimselerden de, mü’minlerin emirinden de kat kat üstündür” dedi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kenzü’l- Ummal, II/289.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/442

Hz. Ömer’in Ebubekir’le Beraber Savaşa Çıkmak İsteyen Muaz b. Cebel ile İlgili Kıssası

- Hz. Ömer şöyle anlatıyor: Muaz savaşa gitti. Andolsun onun gitmesi Medine’ye de Medine ehline de fıkıh hususunda zarar getirdi. Zira onlara o fetvalar veriyordu. Bundan dolayı o savaşa gitmeden Ebubekir’e

“Halkın Muaz’a ihtiyacı var” diyerek onu göndermemesini rica ettim. Ebubekir

“şehidlik isteyen bir kimseyi ben alıkoyamam” dedi. Ben de

“Vallahi adam, evinde ve yatağı içinde de ölse, Allah yine ona şehitlik derecesini verir. Çünkü bütün halk ona muhtaçtır” dedim. Muaz, Hz. Peygamber ile Ebubekir’in sağlıklarında da fetva verirdi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kenzü’l- Ummal, VII/287 (Vakıdi kanalıyla İbn Sa’d’dan).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/443

Hz. Ömer’in İlk Muhacirleri Arap İleri Gelenlerinden Üstün Tutması

- Hâris b. Hişam ile Süheyl b. Amr, Hz. Ömer’e geldiler. Hz. Ömer’i aralarına alarak oturdular. Ondan sonra ilk muhacirler geldi. Her bir muhacir geldikçe Ömer, Haris ile Süheyl’i kaldırıp gelen muhacirleri oturtuyordu. Ensar geldiğinde de yine onları yerlerinden kaldırıp ensarı oturtuyordu. Öyle ki onlar meclisin son noktasına kadar kaydırıldı. Haris’le Süheyl, Hz. Ömer’in yanından çıkınca Haris, Süheyl’e

“Adamın bize yaptığını gördün mü?” dedi. Süheyl de

“Onu kınamaya bizim hakkımız yoktur. Bunu, başımıza biz getirdik. Onlar İslâm’a çağrıldıkları zaman, beklemeden kabul ettiler. Bizse bu çağrıya uymakta çok geç kaldık” dedi. Halk Hz. Ömer’in yanından dağılınca, Haris ile Süheyl tekrar onun yanına gidip

“Gördün mü, bugün bize ne yaptın? Fakat bunun sebebi yine biziz. Bunu biliyoruz. Acaba bu hatanın telâfisi mümkün değil mi?” dediler. Hz. Ömer

“Hatanızın telâfisi ancak Rum sınırına gitmenizle mümkün olur” dedi. Bunun üzerine onlar da çıkıp Şam’a gittiler ve ölünceye kadar bir daha dönmediler.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kenzü’l- Ummal, VII/136 (İbn Asakir’den).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/443

Hz. Ömer’in Muhacirleri Kendilerinden Üstün Tuttuğu Arap İleri Gelenlerine Süheyl b. Amr’ın Söyledikleri

- Bazı kimseler Hz. Ömer’in kapısına geldiler. Onların arasında Süheyl b. Amr, Ebu Süfyan b. Harb ve Kureyşin yaşlıları vardı. Hz. Ömer’in hizmetçisi çıkıp Süheyl, Bilal ve Ammar gibi Bedir’e katılan sahabileri önce içeri aldı. Diğerlerine aldırmadı. Hz. Ömer Bedir’e katılanlardandı, onları severdi ve onlar hakkında vasiyyeti de vardır. Bu esnada Ebu Süfyan “Bugünkü gibisini hiç görmedim. Halife bu kölelere izin veriyor da bize hiç iltifat etmiyor” dedi. Ebu Süfyan’a karşılık olarak Süheyl b. Amr da -Süheyl akıllı bir insandı-

“Ey arkadaşlar, öfkelendiğinizi yüzünüzden anlıyorum, Eğer öfkelenecekseniz kendinize öfkelenin. Şu içeri alınanlar İslâm’a çağrıldılar siz de çağrıldınız. Onlar süratle İslâm’a girdiler, sizse geciktiniz. Bizim şu kapıda bekleyişimiz geçici bir şeydir. Esas üzücü olan, onların bizden önce İslâm’da şeref ve üstünlük kazanmalarıdır. Allah’a yemin ederim ki, siz buna çare bulamaz ve artık onlara yetişemezsiniz. Hiç olmazsa şu cihad fırsatını değerlendirip cihada koşun. Umulur ki Allah Teâlâ size şehidlik nasip eder de yüzünüz ağarır” dedikten sonra ayağa kalkıp elbisesinin tozlarını silkeledi ve hemen Şam’ın yolunu tuttu. Vallahi Süheyl doğru söylemiştir. Allah Teâlâ hiç bir zaman, emirlerini geç yerine getiren bir kul ile hemen yerine getiren bir kulu denk tutmaz.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Hakim, III/282; İstiab, II/110; Heysemi, VIII/246; İsabe, II/294.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/443-444

Süheyl’in Allah Yolunda Cihada Çıkması ve Ölünceye Kadar Savaşa Devam Etmesi

- Ebu Said b. Fudale şöyle anlatıyor: Süheyl b. Amr’la beraber Şam’a kadar gittik. Yolda bana

“Rasûlullah’tan duydum ki, herhangi birimizin Allah yolunda bir saat kalması, çoluk çocuğu içinde hayat boyu kalmasından daha hayırlıdır” dedi. Süheyl devam ederek

“Bunun için ben de ölünceye kadar cihada devam edeceğim ve bir daha Mekke’ye dönmeyeceğim” dedi. Gerçekten de Süheyl, Amvas[1] da çıkan vebada ölünceye kadar hep Şam’da kalarak cihada devam etti.[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Amvas, Filistin’de Kudüs yakınlarında bir kasabanın adıdır.

[2] İbn Sa’d, V/335; İsabe, II/94; Hakim, III/282.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/444

Haris b. Hişam’ın Cihada Çıkması ve Mekke’lilerin Üzülmeleri

- Haris b. Hişam, Mekke’den çıkıp cihad için hududa gitmek istediğinde Mekke’liler çok üzüldüler. Öyle ki canlı hiç bir kimse kalmamak üzere; onu uğurlamaya çıktılar. O, El-Batha’nın en üst noktasına veya herhangi bir noktasına geldiğinde durdu. Halk da etrafında durup ağlıyordu. Halkın üzüldüğünü görünce: “Ey İnsanlar, yemin ederim ki, Mekke’den gitmem, aranızda kalmak istemediğim veya kendim için daha uygun bir yer bulduğumdan değildir. Fakat İslâm gelince Kureyşlilerden bazı kimseler ona kucak açtılar. Halbuki kabilenin ileri gelen hatırı sayılır kimselerinden değildiler. Vallahî eğer Mekke’nin bütün dağları altın olsa ve onlar da bizim olsa ve hepsini de Allah yolunda harcasak, yine de onların bir günlük hayatları kadar üstünlük elde edemeyiz. Dünyada bu fırsatı kaçırdık, hiç olmazsa ahirette onlara ortak olmaya çalışalım” dedi ve Şam’a doğru gitti. Kendisi gittikten sonra, arkasından ağırlığı da gitti ve bir savaşta şehid oldu.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İstiab, I/310; Hakim, III278.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/444-445

Halid b. Velid’in Cihada Olan Tutkusu ve Allah Yolunda Şehid Olmayı İstemesi

- Halid vefat ederken “Yeryüzünde benim katımda suyun donduğu bir gecede muhacirlerden bir gurubun içinde, sabahın erken saatlerinde düşmana hücum etmek üzere hazırlanmaktan daha sevimli bir şey yoktur. O halde cihada devam ediniz” dedi.[1]

- Halid b. Velid “Sevdiğim bir gelinin bana hediye edildiği veya erkek bir çocuğumun doğduğu müjdesinin verildiği gece benim için, muhacirlerden oluşan bir müfreze içinde olup sabahında düşmanla karşılaşmayı beklediğim ayaz ve buzlu bir gece kadar güzel değildir” dedi.[2]

- Halidb. Velid “Allah yolunda cihad, çok defa beni okumaktan alıkoydu” demiştir. Yine, Halid b. Velid “Cihad yüzünden Kur’an’ın birçok yerini öğrenemedim” demiştir.[3]

- Halid b. Velid ölümü sırasında “Savaşlarda hep ölüm tehlikesinin çok olduğu yerleri aradığım halde, bugün yatağımda ölmekten başka bir şey nasip olmadı. Amellerim içinde şehadet kelimesinden sonra, sabaha kadar sağnak halinde devam eden yağmurun altında kalkanımı elime alıp düşmana baskın yapmayı beklediğim bir gece kadar bana ümit veren bir amelim yoktur” dedikten sonra “Ben Ölünce atımı ve silahımı Allah yoluna vakfedin” dedi. Halid b. Velid öldüğü zaman, Ömer cenazenin başına gelerek “Bağırıp çağırarak ağlamamak ve yaka paça yırtmamak şartıyla velid ailesinin kadınları Hâlid için gözyaşı dökmelidirler” dedi.[4]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İsabe, I/414 (İbn Sa’d’dan).

[2] Mecma, IX/350 (Ebu Ya’la’dan).

[3] İsabe, I/414 (Ebu Ya’la’dan).

[4] İsabe, I/415, Bu rivayetten Halid’in Medine’de öldüğü anlaşılıyor. Fakat tarihçilerin çoğu Halid’in, Suriye’nin Humus kasabasında öldüğünü kaydetmiştir.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/445

Hz. Bilâl’in Allah Yolunda Savaşa Çıkma İsteği

- Bilal, Hz. Ebubekir’e gelerek

“Ey Rasûlullah’ın halifesi! Ben Rasûlullah’tan dinledim ki “Mü’minlerin en üstün amelleri Allah yolunda cihadlarıdır” buyurdu. Ben Allah yolunda ölünceye kadar nöbet beklemek ve cihat etmek istiyorum” diyerek izin istedi. Hz. Ebubekir

“Ey Bilal! Allah aşkına ve benim senin üzerindeki hakkımın hürmetine bunu yapma. Yaşımın ilerleyip gücümün azaldığı ve ecelimin yaklaştığı şu sırada beni bırakman doğru değildir” dedi. Halifenin bu ısrarı üzerine, Bilal onun yanında kaldı. Hz. Ebubekir vefat ettiğinde Bilal Hz. Ömer’e geldi. Hz. Ömer de Hz. Ebubekir’in dediği gibi söyledi, fakat Bilal, Hz. Ömer’in isteğini kabul etmedi. Hz. Ömer

“O halde kimi müezzin bırakırsın, ey Bilal?” deyince, Bilal

“Müezzinligi Sa’d’a bırakıyorum. Çünkü o, Rasûlullah zamanında Kuba mescidinde müezzinlik yapmıştır” dedi. Böylece Hz. ömer müezzinliği Sa’d ve onun soyuna bıraktı.[1]

- Hz. Peygamber vefat ettiği zaman Bilal ezanı okudu. Hz. Peygamber henüz gömülmemişti. Bilal

“Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah” dediğinde halk feryad kopardı. Hz. Peygamber defnedildikten sonra Ebu Bekir Bilâl’e ezan okumasını söyledi. Bilal, Ebubekir’e

“Eğer beni seninle beraber olmam için azad etmişsen senin emrini kabul etmekten başka çare yok. Yok eğer beni Allah için âzat ettiysen, o zaman beni kim için âzat ettiysen ona bırak” dedi. Ebubekir

“Ben seni ancak Allah için azat ettim” dedi. Bilal

“O halde ben peygamberden sonra hiç kimse için ezan okuyamam” dedi. Hz. Ebubekir de

“Bu senin bileceğin bir iştir” diye mukabelede bulundu. Bilâl, ordular Şam’a gönderilinceye kadar Medine’de kaldı. Ordular Şam’a gönderilirken onlarla beraber Şam’a gitti.[2]

- Hz. Ebubekir halife seçilip cuma günü mimbere çıktığında Bilal ona:

“Ey Ebubekir sen beni Allah için mi, yoksa kendin için mi âzat ettin” deyince, Hz. Ebubekir

“Allah için âzat ettim” dedi. Bilâl de

“O halde bana izin ver de Allah yolunda savaşmak üzere gideyim” dedi. Bunun üzerine Hz. Ebubekir ona izin verdi. O da Şam’a gidip vefat edinceye kadar orada kaldı.[3]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Heysemi, V/274 (Taberani’den); İbn Sa’d, III/168.

[2] Musa b. Muhammed b. İbrahim et-Teymi, babasından).

[3] Hilye, I/150.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/446

Mikdad’ın “Cihadın Herkese Farz Olduğu Hakkında Ayet Vardır” Diyerek Cihada Çıkmamayı Doğru Bulmayışı

- Mikdad ile Ebû Eyyüb, Tevbe: 9/41 ayetini “Her halûkârda savaşa çıkmak farzdır” diye yorumlarlardı.[1]

- Ebu Raşid el-Habrânî şöyle anlatıyor: Hz. Peygamberin suvarisi Mikdad b. Esvedi, Humus’da sarrafların tezgâhlarından birisinin üzerine otururken gördüm. İri vücutlu olduğu için yanları boşlukta kalmıştı. Savaşa gitmek istiyordu. Ona “Allah seni mazur kılmıştır” dedim. O da “Hayır, Tevbe suresinin ayeti hepimizi zorunlu kılmaktadır” dedikten sonra Tevbe: 9/41 ayetini okudu.[2]

- Biz Mikdad b. Esved’in yanında oturduk. O bir, tezgâhın üzerinde oturmuştu. Ve tezgâhtan dışarıya taşıyordu. Birisi ona

“Bu sene savaşa gitmezsen olmaz mı?” dedi. O da

“Tevbe suresi bize ruhsat vermemiştir. Çünkü Allah Teâlâ “Hafif ve ağır olarak Allah Yolunda savaşa çıkın” diyor, Kaldı ki ben kendimi hâlâ hafif hissediyorum” dedi.[3]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Hilye, IX/47.

[2] Hilye, I/176; Heysemi, VII/30 (Taberani’den); İbn Sa’d, III/150; Hakim, III/349.
[3] Beyhaki, IX/21.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/446-447

Ebu Talha’nın Bu Konudaki Kıssası

- Ebu Talha Berâe suresini okudu. “Allah yolunda hafif ve ağır olarak savaşa katılınız” ayetine geldiğinde

“Bu ayet genç de olsak, ihtiyar da olsak bize savaşa çıkmayı emretmektedir. Ey evlatlarım, hazırlık yapın” dedi. Çocukları ona

“Allah sana merhamet etsin. Rasûlullah vefat edinceye kadar onun yanında savaştın. Ebubekir vefat edinceye kadar onun yanında savaştın. Hz. Ömer vefat edinceye kadar onun yanında savaştın. O halde bizi bırak da biz senin yerine savaşalım” dediler. Ebu Talha

“Hayır, beni teçhiz ediniz!” dedi. Böylece deniz savaşına çıktı ve denizde vefat etti. Onu defnedecekleri bir ada bulamadılar. Ancak yedi gün sonra bir ada buldular ve orada (Kıbrıs adasında) defnettiler. Cesedi yedi gün kaldığı halde bozulmadı.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İstiab, I/550; İbn Sa’d, III/66; Beyhaki, IX/21; Hakim, III/353; Mecma, IX/321.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/447

Ebu Eyyüb el-Ensarî’nin Bu Husustaki Kıssası

- Ebu Eyyub, Hz. Peygamberle beraber Bedir savaşına katıldı. Sonra müslümanların her savaşına iştirak etti. Ancak birisine katılmadı. O da ordunun başına genç bir kişi getirilmişti. O sene Ebu Eyyub savaşa katılmadı. O seneden sonra, o savaşa katılmadığı için üzülüyordu. Ve “Kim kumandan olursa olsun bana ne! Ben neden katılmadım” derdi. Sonra hastalandı, o sırada Yezid b. Muaviye ordunun başında bulunuyordu. Yezid onu ziyaret etti ve “Bir ihtiyacın var mı?” diye sordu. O da “Evet, öldüğüm zaman beni bindir ve düşman toprağında ilerleyebildiğin kadar ilerle ve artık daha ilerleyemediğin yerde beni göm ve geri dön” dedi. Vefat ettiği zaman vasiyeti aynen tatbik edildi. Ebu Eyyüb her zaman “Allah Teâlâ, “Hafif veya ağır olarak savaşa çıkınız” buyurmuştur. Ben de bu iki vasfın haricinde değilim” derdi.[1]

- Ebu Eyyub, Muaviye devrinde savaşa çıktı, hastalandı. Ağırlaştığında arkadaşlarına “Ben öldüğüm zaman benim cenazemi götürün. Düşman ile çarpıştığınız noktaya vardığınızda beni ayaklarınızın altına defnediniz” dedi. Onlar da öyle yaptılar, dedikten sonra hadisin tamamını okudu.[2]

- Ebu Eyyub, Yezid b. Muaviye ile beraber savaşa çıktı. “Ben öldüğüm zaman beni düşmanın arazisine sokup orada defnediniz” dedi. Sonra “Ben Hz. Peygamberden duydum” Kim Allah’a ortak koşmadan ölürse Cennete girer” diyordu.[3]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Hakim, III/458; İbn Sa’d, III/49, Bu rivayette ordunun başına tayin edilen gencin Abdulmelik b. Mervan olduğu kayıtlıdır.
[2] İstiab, I/404.

[3] Bidaye, VIII/59 (İmam Ahmed’den); İbn Sa’d, III/49.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/447-448

Ebu Hayseme’nin Dünya Nimetlerini Terkederek Allah Yolunda Savaşa Katılması

- Ebu Hayseme, Hz. Peygamber Tebük savaşına gittikten birkaç gün sonra sıcak bir günde ailesinin yanına gitti. Bostanında iki gölgelik gördü. İki hanımından her birisi bir gölgelikteydi. Her birisi gölgeliğine su serpmişti. Ve Hayseme için soğuk su hazırlanmıştı. Ona yemek de hazırlamışlardı. Bostana girdiğinde gölgeliğin kapısında durdu. İki hanımına ve onların kendisi için hazırladıklarına bakınca “Rasûlullah güneşin önünde, hararete maruzdur; Ebu Hayseme ise serin bir gölgelikte güzel bir kadının yanındadır. Bu, adalet değildir” dedikten sonra “Allah’a yemin ederim ki, hiçbirinizin gölgeliğine girmeyeceğim ve Resûlullah’a yetişinceye kadar da gideceğim” dedi. “Bana azık hazırlayın” diye ilave etti. Onlar da azık için hazırlık yaptılar. Sonra devesine varıp yükünü ona yükledi ve sonra da Rasûlullahın arkasını takiben yola çıktı. Hz. Peygamber, Tebük’teyken ona yetişti. Ebu Hayseme’ye yolda Umeyr b. Vehb el Cumahi de yetişmişti. O da Rasûlullahın yanına gitmek istiyordu. İkisi arkadaş oldular. Ta ki Tebük’e yaklaştıklarında, Ebu Hayseme, Umeyr b. Vehb’e

“Benim bir günahım vardır. Biraz geride kalırsan, Rasûlullah’a tek başıma varırsam senin hiçbir zararın olmaz” dedi. Umeyr onun teklifini kabul etti. Ebu Hayseme, Hz. Peygambere yaklaştığında, Rasûlullah, Tebük’te konaklamıştı,

“Yolda yönelip gelen bir süvari vardır” dediler. Hz. Peygamber

“O Ebu Hayseme’dir” dedi. Onlar da

“Ey Allah’ın Rasûlü! andolsun, o, Ebu Hayseme’dir” dediler. Ebu Hayseme devesinden indikten sonra Rasûlullaha yönelerek selâm verdi. Hz. Peygamber ona

“Ey Eba Hayseme!. Sen helâk olmaya yaklaştın” dedi. Sonra Ebu Hayseme hadiseyi Rasûlullaha anlatınca Bu sefer Rasûlullah onun için güzel şeyler söyledi ve dua etti.[1]

- Sa’d b. Hayseme şöyle anlatıyor: Hz. Peygamberle beraber Tebük seferine çıkmamıştım. Bahçeye gittiğimde, karımın serinletmek için bahçedeki gölgeliğe su serpmiş olduğunu gördüm. Bunun üzerine

“Bu insaf değildir; Allah’ın Rasûlü kızgın güneşin altında, sıcak su içerek savaşsın da, ben serin gölgelerde oturup keyif yapayım” ve hemen heybeme biraz hurma koyup, devenin sırtına yükledim ve yola çıktım. Karım bana

“Ey Eba Hayseme, nereye gidiyorsun?” dedi. Ben de

“Hz. Peygamber’in yanına gideceğim” dedim. Yolda Umeyr b. Vehb’e rastladım. Ona

“Ey Umeyr, sen cesaretli bir kişisin. Senin de Hz. Peygambere gittiğini biliyorum. Fakat ben günahkâr bir insanım. Benden biraz geride kal da, Hz. Peygamberle başbaşa görüşeyim” dedim. Bunun üzerine Umeyr biraz geride kaldı. Orduya yaklaştığımda Hz. Peygamber

“İnşallah bu gelen Ebu Hayseme’dir” dedi. Yanına varınca

“Ey Allah’ın Rasülû nerdeyse helâk oluyordum” dedim ve ona olanları anlattım. Hz. Peygamber bana güzel şeyler söyledi ve dua etti.[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İbn İshak.
[2] Mecma, VI/192 (Taberani’den).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/448-449

SAHABENİN ALLAH YOLUNDA CİHADA ÇIKMAYA ve İNFAK ETMEYE GÜÇLERİ YETMEDİĞİ İÇİN MAHZUN OLMALARI

Ebu Leylâ ile Abdullah b. Mugâffel’in Kıssası

- Duyduğuma göre İbn Yamîn en-Nadrî, Ebu Leylâ ile Abdullah b. Muğaffel’i ağlarken görmüş ve

“Neden ağlıyorsunuz” diye sormuş. Onlar da

“Biz kendisiyle beraber savaşa çıkmak için Hz. Peygamberden binek istedik. Fakat bize binek bulamadı” diye cevap verdiler. Bunun üzerine İbn Yamîn onlara bir deve ile her birine yetecek kadar azık vererek yola çıkarmıştır.[1]

- Ulbe b. Zeyd de binek bulamadığı için geceleyin bir kenara çekilip ağlamış ve o gece namaz kıldıktan sonra

“Ey Allah’ım! Sen cihadı emrettin ve insanları ona teşvik buyurdun. Sonra cihada gitmek için bana bir mal vermedin. Rasûlünün elinde beni bindirecek bir imkân yoktur. Malımda, canımda, namusumda bana yapılan her zulmü, müslümanlar için helâl ettim” demiş ve sonra halkla beraber sabah namazına katılmış. Hz. Peygamber

“Bu gece sadaka veren nerededir?” diye sormuş. Kimse cevap vermediğinden, bir daha

“Bu gece sadaka veren kimse ayağa kalksın” deyince Ulbe ayağa kalkarak durumu kendisine anlatmış Hz. Peygamber

“Müjdeler olsun. Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, senin sadakan, kabul edilen sadakalar arasına yazıldı” demiştir.[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İbn İshak.
[2] Bidaye, V/5 (İbn İshak’dan).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/450

Ulbe b. Zeyd’in Kıssası

- Ulbe b. Zeyd b. Harise, Allah Rasûlünün sahabîlerindendi. Peygamber sahabileri sadaka vermeğe teşvik ettiğinde her kişi gücü yettiği kadar sadaka getirdi. Fakat Ulbe’nin yanında birşey yoktu. Ulbe

“Ey Allah’ım! Benim yanımda sadaka verecek birşey yoktur. Ey Allah’ım! ben namusuma, şerefime saldıran her kulun için onu sadaka yapıyorum” dedi. Hz. Peygamber

“Dün akşam izzet ve şerefine dokunanlara, bunu sadaka eden nerede” diye çağırttı. Bunun üzerine Ulbe ayağa kalktı. Hz. Peygamber

“Senin sadakan kabul edildi” dedi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kenzü’l- Ummal, VII/80; Bezzar da bunu Ulbe’den rivayet etmiş ve “Bu Ulbe, ensardan meşhur bir kişidir. Onun bundan başka hadisini bilmiyoruz” demiştir.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/450

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • İzin verilen HTML etiketleri: <a> <em> <strong> <cite> <code> <ul> <ol> <li> <dl> <dt> <dd> <img> <b> <center>
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünürler.

Biçimlendirme seçenekleri hakkında daha fazla bilgi

Son yorumlar