Alâaddin Paşa'nın Vezirliği Kabul Etmesi

Alâaddin Paşa'nın Vezirliği Kabul Etmesi

İzmit'in fethini, Bilecik'teki ikametgahında haber alan Alâ­addin Paşa, kardeşi Sultan Orhan'ı tebrik etmeğe gittiği za­man, başvezirlik teklifiyle karşılaşmış, yukarıda yazdığımız gibi geçici bir zaman olmak kaydıyla kabul etmişti.

Alâaddin Paşa'nm ilk işi; Orhan Bey adına para bastırmak olmuştu. Çünkü İslâm ülkelerinde müstakıliğin alameti; hut­bede sultanın isminin okunması, ikincisi sultanın adına para bastırmasıydı. Halbuki Sultan Osman Gazi, işlerinin çokluğu yüzünden para bastıramadığı için, Osmanlı Ülkesinde Sel­çuklu parası kullanılıyordu. Alâaddin Paşa H. 729 (M. 1330) senesinde Sultan Orhan adına altın ve gümüş para bastır­mıştı.

Para bastırma işini halleden Alâaddin Paşa, askerlik siste­mine yeniden bir nizam vermeyi düşündü. Çünkü Osmanlı askerleri «Toplanın, savaş var!» diye haber verildiği zaman çiftini-çubuğunu bırakır, kılıcını-yayını alır ve toplanma yeri­ne koşar gelirdi. Tabiî bunlar hep atlı asker olurdu. Yani akın­cı tipli süvari... Savaş, ne yalnız süvari ile yapılır, ne de suva-risiz.. Ayrıca büyüyen -Osmanlı topraklan, bu haberleşme sistemiyle ordunun, istenilen zamanda toplanmasını güçleş­tiriyordu. İslâm rnücahidleri, fî sebililhah, îlây-ı kelimetullah

için sefere koştuklarından, geride bıraktıkları uzayan savaş­lar yüzünden, zor durumlara düşüyorlardı. Bütün bunlar Alâ-addin Paşada, Osmanlı Devletinin çekirdeği olacak devamlı bir ordu bulundurma fikrini doğurmuş ve derhal çalışmalara başlayarak, Bilecik Kadısı Kara Halil'le padişahın huzurunda müşavere ettiler. Görüşmelerden sonra kara sınıfının kurul­masına karar verdiler ve ayrıca asker olacaklara ulufe deni­len, gündeliğine bir Osmanlı dirhemi maaş verilmesini karar­laştırdılar. Bu askerler, maaşlarını harp zamanında alacaklar sulh zamanında maaş almayacaklardı. Çünkü toprakJarında çiftçilikle, iş ve güçleriyle meşgul olacaklar, buna mukabil vergi vermeyeceklerdi. Bu işleri düzenleme vazifesi, Osmanlı Baş kadısı Kara Halil'e verilmişti. Kara Halil, gayet titiz bir şekilde çalışarak, seçtiği mücahidlerin meydana getirdiği bu askere «yaya» adını verdi. Onları idare edecek komuta zinci­rine onbaşı, yüzbaşı, binbaşı unvanlarını verdi. Bu asker, çok kısa zamanda çoğaldı. Fakat bir sınıf gibi teşekkül ettiklerin­den sulh zamanında olsun, harp zamanında olsun ahaliye zu­lüm yapmağa başladılar. Bunun üzerine bu sistemi donduran Alâaddin Paşa ve Kara Halil, devşirme usulünü getirmeyi ka­rarlaştırdılar.. İlk elde kadılar ve valiler eliyle 1000 kadar hristiyan çocuğu alıp, kışlalarda talim ve terbiye ederek ye­tiştirdiler. Çocuklar askerlik çağına geldiklerinde padişah or­dusuna katılıp, kışlada kalmak şartıyla, günde üç akçe veri­lerek askerliğe alınmış oldular. Ayrıca savaşlarda esir alınan çocuklar da aynı muameleye tâbi tutularak yetiştirildiler. Za­ten değil midir ki, her insan îslâmı seçmemesine çevresi se-beb olur. İşte Osmanlı Devleti, İslâm fıtratı üzere doğmuş bü­tün insanlar gibi bu çocuklara da İslâm olma şansını veriyo­rdu. Kimse zorla müslüman yapılmaz. İslâm'ın emrettiği gibi yetiştirildiklerinden, İslâm'ın güzelliklerini gördüklerinden kendiliklerinden müslüman oluyorlardı. Hatta bir günde bin Rum'un müslüman olduğu söylenir.

İşte bu kurulan ordu, dünyanın her tarafına İ'lây-ı kelimetullah için gitmişler, Şeriat-i Muhammediye'yi oralara taşı­mışlardır. Bu ordunun adı; Yeniçeri ordusuydu...

Alâaddin Paşa, devlet olmanın şartlarını yerine getirdikten sonra, H. 733 (M. 1333) senesinde vezir-i azamlıktan ayrıla­rak, kendi köşesine çekilmiştir.
Top