Sultan 2. Murad'ın Deniz Hareketleri

Sultan 2. Murad'ın Deniz Hareketleri

Yeri gelmişken hemen söyleyeyim ki, bizim 1880 sonrası yetişen insanımız koyu bir batı hayranıdır ifadesine ilâveten onların her terimine yapışmak da adetlerindendir. Nitekimde; yazmakta olduğumuz kitabın, engin bilgisi ve denizciliğin mütehassis derecesinden en üst rütbelere varmış zat olan, merhum Amiral Afif Büyüktuğrui kendisini bu kompleksden kurtaramamış olmalıki, bin yıllık târihimizde kullandığımız terim olan, şehzade kelimesi yerine prens kelimesini padi­şahların erkek çocukları için kullanmayı yeğ tutması ne ka­dar hazindir.. Bu hâli gösteren hem de Çelebi Mehmed'e üit olduğu ileri sürülen şüpheli tedbirine bir atf-u nazar edelim. "Sultan Çelebi Mehmed, her halde Osmanlı tarafındaki prens mücadelelerini zararlı görmüş olacaklar ki bu gibi mücadele­lerin, kendi ölümünden sonra da tekrarlanmaması İçin, ken­disine pek uygun gördüğü bazı önlemler almıştı. En büyük oğlu 19 yaşındaki Prens Murad (Sultan 2. Murad) adıyla Edirne'de hükümdarlık makamına yükselicek, 2. oğlu 12 ya­şındaki Prens Mustafa Germiyan Bey'i nezdinde kalacak, 3. oğlu Prens Ahmed, Aydınoğlu Bey'i nezdine gidecek, 4. oğlu Prens Yusuf (sekiz yaşında) ile 5. oğlu 7 yaşındaki Mah-mud'da harçlıkları Mehmed Çelebi tarafından verilmek koşu­luyla Bizans İmparatorluğu sarayına gönderilecekti. Lakin bunlardan üçüncü oğlu Prens Ahmed babasının ölümünden önce vefat etmişti." Demektedir.

Muhterem okurlar; bu günkü hayat anlayışımız ve olaylara bakışımızla bu tedbir hakkında doğrumu? Yanlış mı olduğu hususunda fikir beyanına pek imkân bulunamaz. Yalnız he­men yazarın buradaki ifadesinde bir eksikliği hatırlatmamız iazım gelmektedir. Bildiğimiz kadarıyla, o dönemin bilhassa müslümanlar arası münasebetlerde söz, ahid veya akit'in o kadar geçerliliği bulunuyordu ki, bunları çiğnemek şerefsizlik getireceğinden gayrimüslimler dahi bunu yapmaktan çeki­nirlerdi.

İkincisi ise, mütekabiliyet hususu yer alırdı rehinde olma adı verilecek olsada böyle muamelelerde. Yâni; Germiya-noğiu'nun yanına yazarımızında nezdine kelimesi olarak be­lirttiği gibi gönderilme olayı, Germiyanoğlu'nun da bir vârisi­nin Osmanlı terbiyesi içinde yetişmesi için padişahın nezdine gönderildiği gözönüne alınmalıdır nitekim Sultan Çelebi Meh-med'in vefatından sonra dirayetli vezirlerin arasında zikredi­len, Yahşioğlu Celaleddin Bayezid Paşa'nın prensleri Bizans sarayına göndermediğini, sadece Mustafayi Germiyan Bey'i nin yanına yolladığı görülmüştür.

Sultan 2. Murad; Osmanlı donanmasının güçlü olması ge­rektiğini Gelibolu önlerinde yapılmış olan Loredano-Çalı Bey ismi diğeri olan Osmanlı-Venedik savaşı neticesinden çıkara-bilmişti. Bunun için ikili bir yaklaşım takip etmiş, Venedik ile Ceneviz arasında deniz politikası geliştirirken, kurmuş oldu­ğu gemi yapımı casusluk teşkilâtıyla kendi donanmanı ken­din yap, kampanyasını sesizce açmıştı. Günümüzde buna teknolojik bilgi casusluğu dendiği gibi sanaayii transferi den­mektedir. Hakikaten bu teşkilât iyi çalışmış, Sultan 2. Meh-med'in yâni Fâtih'in gemilerinin Bizans surları önünde görül­düğünde 2. Murad öncesiyle, Fâtih'in gemilerinin azim farkı, bilhassa Eğriboz savaşında görülecektir. Bu noktaya geldiği­mizde merhum Amiral Afif Bey'in, şu tesbitine mutlaka işa­ret etmek isterim. Çünkü; bu gün bile bu tesbit geçerliliğini haykırmaktadır. ".Böyle bir coğrafya üzerinde yaşamak iste­yen bir devlet, yalnız kendisini savunmak için değil ekono­miye dayanan bir imparatorluk kurmak açısından da kudretli bir deniz gücüne sahip olması gerekiyordu.

Târih otoritelerimiz Osmanlı Devletinin sadece donanma­sından söz edip, denizgücü terimine kulak vermedikleri için, bu gün bile, donanma yapmak isteğinin var olmasına rağ­men, deniz gücüne, önem verilmemiş, bu yüzden avrupa devletlerinin teknik gelişmelerinden sonra imparatorluk çö­küntüsüne bağlanmıştır. Bu konuda İtalyan amirali Giuseppe Fioravanzo şunları yazmıştı:

(Târihte, yalnız osmanh imparatorluğu denizlere sahip çıkma mücadelesi yapmamış tam tersi kendi mallarını, yük­sek imtiyazlar vererek başkalarına yaptırmıştır. Bu impara­torluğun târihten yok olmasının nedeni budur.) Osmanlı'yı yıkma plânlarından biri de 2. Murad döneminde gündeme gelmiştir. Bunun; denizlerle ve denizcilikle alakalı tarafı mü­nasebetiyle temas etmeye lüzum gördük. Şöyle ki; Timur-lenk karşısında mağlup olan Yıldırım'ın çocukları, devr-i fet­ret de taht-ı Osmaniye oturabilmek için her biri Bizans mu­avenetinin yanında olmasını temin için, bu devletle girdikleri münasebetlerinde bazı vaadlerde bulunmuşlardır. Bunların en büyüğü olan ve yanında, çok tecrübeli bir vezir olan Çan-darlı Ali Paşa olduğu halde Süleyman Çelebi, taht-ı osmani-ye cülus ettiğinde «Gelibolu'yu, taa Aynaroz'a kadar bütün Ege kıyılarını, Eflâk'a kadar olan Karadeniz kıyılarını ve de Teselya'yı, Bizans'a bırakacaklarını beyan etmişlerdi.» Bura­da şehzadelerin birbirlerine düşmesinin nerelere vardığını gösterdiği gibi bunun hakiki mânasının yüz yıldan bu yana binlerce müslümanın şehafleti karşılığında devletin geldiği maddi ve mânevi büyüklüğünün, tahtın sahibi olma uğruna, nasıl feda olunacağını ortaya koyması bakımından da ehem­miyet arzeder. Yine Bayezid'in oğullarından olup Ankara sa­vaşı esnasında kaybolan küçük şehzade Mustafa'yı, Venedik ve Cenevizliler boğuşacaklarına ellerine alıp onla anlaşarak işe koyulsalardı, Osmanlı devletinin Anadoluya dönmeleri daha önce sağlanmış olacaktı. Mustafa Çelebi, Bizans iie yaptığı antlaşmanın gereği yukarıda adı geçen kıyıları verme vaadini yapan bir başka şehzade olarak, sözünü tutmanın garantisini ispat için oğlunu Bizans'ta rehine razı gelmişti.

Bu arada; Bizans imparatoru; Manuel Paleolog Osmanlı devletini şu politikasıyla zaafa itmek istiyordu. Bunun her bir maddesinde deniz faktörü yer alıyordu.

1-Gelİbolu'yu almak bu sayede iki bloklu devlet haline ge­leceğini ümid ettiği Osmanlının denizlerde bir varlık olama­yacağı

2-Denizden elde edilen iradın kesilmesinin, Osmanlıyı ekomomikbakımdan yoksulluğa itmeği sağlamak

3-Rumeli kıtasında bulunan ve destekledikleri Çelebi Mus­tafa, Sultan 2. Murad mücadelesini tırmandırmak, Anado­lu'daki Türkmenbeylerini de Mustafa taraftarı olmaya ve Mu-rad'a karşı birleşmeye sevk etme çalışmalarıydı. Bizans'ın bu plânına uymayı kabullenen Mustafa Çelebi, 1421 eylül ayında Gelibolu'ya çıkmıştır. Mustafa Çelebi'nin yanında Ay-dınoğlu Cüneyt Bey danışman olarak bulunuyordu. Bu daha sonra Çelebi'nin veziriazamı olmuştu.

Gelibolu ahalisi ve civarı bu şehzadeye itaat ettiler. 2. Mu­rad; bunların Gelibolu'ya çıkışlarını önlememişti. Edirne üze­rine yürüyen Mustafa Çelebi, Gelibolu kalesinin, kendi kuv­vetlerine geçtiği haberini aldığındaBizans'dan kalenin kendi­lerine teslimi teklifi geliverdi. Buna karşılık, Mustafa Çelebi Gelibolu ahalisinin buna razı olmayacağını ileri sürerek uy­gun bulmadığını bildirdi. Bu hadise, Bizans'ın müracaat rota­sını 2. Murad'a çevirdiğini yazar Dukas'a ait târihin 95. sahi-fesinde.

Gelibolu'nun elden gitmesiyle birlikte donanma üssü ve bizatihi donanma Mustafa Çelebi'nin eline geçmişti. İstan­bul'un Fâtih'i Sultan Mehmed'in fetihten sonra idam ettiği

Çandarlı Halil Paşa o sırada iyi bir diplomat olarak 2. Murad'ın sadrıazamıydı. Bizansa; Gelibolu ve şehzadeleri geri vermek istisna diğer hususatı müzakereye ve tâvize yatkın olduğunu ihsas eden, beyanlar gönderdi. Mustafa Çelebi'den ağzı yeni yanmış Bizans, sadnazamın yoğurdunu üfleyerek yeme karan almış bu bakımdan yapılan teşebbüs netice ver­memekle birlikte, Bizans'ı bekle göre itmeye de yaramıştı.

2. Murad balkanlar da yaptığı fetihleri durdutmuş, herkes ile sulh içinde olmak yolunu seçmişti. Çünkü; Mustafa Çelebi olayı bütün ciddiyeti ile inkişaf etmekteydi. Eski donanması­nın kendine yapamadığı yardımı veya diğer bir tâbirle, ken­disine verebileceği zararı önlemek kastıyla Tuz parası ala­caklı olduğunu hatırladığı Foça Valisi Giovanni Adornaa, alacağını bağışladığını bunun karşısında kendisine gemi ve askeri yardım yapmasını bildirdi. Kabul edilince Cenevizliler olayları sadece tâkib etme durumuna düştüler. Mustafa Çele­bi; Osmanlının eski donanmasının mâliki olarak, Anadolu yakasına geçerken 20/ocak/1422 tarihi gelmişti. Ulubatgölü kenarında müdafaaya hazırlanan 2. Murad'da Aydınoğiu Cü-neyd Bey'e, kendisine iltihak ettiği takdirde Aydın Valiliğinin-verileceği haberini uçurdu. Cüneyd bu haber üzerine Musta­fa'yı kaderiyle başbaşa bırakıp davete katıldığı gibi, uğradığı yerlerde Mustafa Çelebi'nin memleketi Bizans'a satmış oldu­ğunu da yaydığı görüldü.

Neticede bu savaş sonrasında Sultan Murad galip gelmişti. Yakalanan Mustafa'nın idânl ettirildiği görüşünün karşısında Eflâk üzerinden Kefe'ye kaçtığını ileri sürenlerde bulunmak­tadır. Sultan 2. Murad; bütün mücadelenin Bizans'ın entrika­larından neşet ettiğini anladığından, dedesi Yıldırım, babası Çelebi Mehmed gibi o da, İstanbul'u hem bu fitnekeş devleti ortadan kaldırmak hem de, İki Cihan serveri (s.a.v.)'in, müj­desini gerçekleştiren olmak arzusuyla muhasara altına aldı.

Bu muhasarası ellibeş gün sürdü. Yine Bizans'ın fırıldağı, Anadolu beylerinin başta Karamanoğlu olduğu halde Çanda-roğulları ve diğerlerini dizginlemek mecburiyeti doğdu. Padi­şahın bu seferki hedefi Selanik oldu.

Selanik balkan ticaretini denizlere çıkaran bir limandı. Mo-ra'daki Modon, Koron ve Navarin limanlan da Akdeniz deniz ticaret yollarının emniyetini sağlayan önemli noktalardı. Böyle bir limanın Osmanlıların muhasarasına maruz kalması Venedik'in aklını başından alıvermişti. Selanik muhasarası Mora'nın çanlarının çalması demekti ve Turhan Bey, bu çan­ları çaldirtacak akınları başlatmıştı.
Top