Birinci Akabe Beyatı

Birinci Akabe Beyatı

Birinci Akabe Buluşma ve Bey´atı

Geçen (onbirinci) yılda, Ensardan* altı kişi, Akabe´de Peygamberimiz (a.s.)la buluşup Müslüman olmuş ve gelecek yıl tekrar gelmek üzere Peygamberimiz (a.s.)a söz vermişlerdi.

Bundan bir yıl sonra[1], gelen yılda,[2] yani nübüvvetin onikinci yılında,[3] hac mevsiminde, Ensardan, içlerinde bir yıl önce Müslüman olan altı kişiden beşinin de hâzır bulunduğu oniki kişilik bir topluluk, Birinci Akabe´de Peygamberimiz (a.s.)la[4] geceleyin buluştular.[5] Ashab-ı Kiramdan Ubâde b. Sâmit der ki:

"Ben Birinci Akabe Bey´atında bulunmuş olan kişilerden[6] ve kabile temsilcilerindenim.[7]

Biz, oniki kişi idik.[8]

Resûlullah (a.s

.), Akabe´de, geceleyin, çevresinde ashabından küçük bir topluluk bulun­duğu halde, bize:

´Geliniz! Allah´a hiçbir şeyi şerik koşmayacağınız,

Birşey çalmayacağınız,

Çocuklarınızı öldürmeyeceğiniz,

Ellerinizle ayaklarınız arasında iftira uydurmayacağınız,

Mârufta bana isyan ve itaatsizlik etmeyeceğiniz hakkında bana bey´at ediniz![9]

Ahdinize vefa ederseniz, Cenneti kazanırsınız![10]

İçinizden kim de haddi mûcib birşey yapar da kendisine had vurulursa, bu, onun keffâreti olur.

Allah kimin suçunu örtbas ederse, onun işi de Allah´a kalır.

Allah dilerse onu azaba uğratır, dilerse yarlıgar1 buyurdu."[11]

"Resûlullah (a.s.), kadınlardan aldığı gibi, bizden bey´at aldı.[12]

Bu, savaş farz kılınmadan önce idi.[13]

´Hiçbir şeyi Allah´a şerik koşmayacağız!

Birşey çalmayacağız! [14]

Çocuklarımızı öldürmeyeceğiz! [15]

Allah´ın dokunulmaz kıldığı cana haksız yere kıymayacağız! [16]

Ellerimizle ayaklarımız arasında iftira uydurmayacak,[17] birbirimize iftira atmayacağız[18]

Yağmacılık yapmayacağız![19]

Mârufta sana asi olmayacak, itaatsizlik etmeyeceğiz!´ diye bey´atta bulunduk."[20]

Birinci Akabe Bey´atında Bulunanlar

1. Es´ad b.Zürâre,

2. Avf b. Haris,

3. Ukbe b.Âmir,

4. Kutbe b. Âmir,

5. Râfi? b. Malik,

6. Muaz b. Haris,

7. Zekvan b. Abdi Kays,

8. Ubâde b. Sâmit,

9. Yezid b. Salebe,

10. Abbas b. Ubâde,

11. Ebu´l-Heysem Maiikb. Teyyihan,

12. Uveym b. Sâide.

Bunlar, bey´attan sonra, Peygamberimiz Aieyhisseiamın yanından ayniıp Medine´ye döndüler.[21] Allah onlardan razı olsun!

Ukbe b. Vehb ile[22] Seleme b. Selâme´nin de, bu Birinci Akabe Bey´atma katılan Ensar arasında bulunduğu da rivayet edilir.[23]

Mus´ab b. Umeyr´in Öğretmen Olarak Medine´ye Gönderilişi

Evs ve Hazrec kabilesi Müslümanlarının ileri gelenleri:[24]

"İçimizde İslâmiyet açıklandı ve yayılmaya başladı.[25] Halkı Allah´ın Kitabına davet edecek,[26] Kur´ân-ı Kerîm okuyacak[27] birmukri1 (Kur´ân-ı Kerîm okuyucu);[28] İslâm dinini anlatacak, İslâm sünnet ve şeriatlarını aramızda ikame edecek, namazlarımızda bize imamlık yapacak bir kimse[29] gönder!" diye, Peygamberimiz (a.s.)a yazı yazdılar.[30] Böylece, kendilerine Kur´ân-ı Kerîmi öğretecek, İslâmiyeti anlatacak[31] birsahabi göndermesini, Peygamberimiz (a.s.)dan istediler.[32]

Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.) Mus´ab b. Umeyr´i gönderip,[33] onlara Kur"ân oku­masını, İslâmiyeti öğretmesini,[34] İslâm dinini anlatmasını[35] ona emretti.[36]

Mus´ab b. Umeyr Medine´de Es´ad b. Zürâre´nin evine indi.[37] Orada oturdu.[38]

Medineli Müslümanlara Kur"ân okur,[39] Kur´ân´ı,[40] İslâm şeriatını[41] öğretir,[42] İslâm fıkhını anlatırdı. [43]

Mus´ab b. Umeyr Medine´de "Mukri"´ diye anılırdı. [44]

İmamlık yapar,[45] namaz kıldırırdı.[46]

Peygamberimiz (a.s.) Medine´ye hicret edip gelmeden önce, Musab b. Umeyr, Müslümanları Cuma için toplamak üzere yazı yazıp izin istemiş;[47] Peygamberimiz (a.s.) da bunu yapmasını, cevaben yazdığı yazısında, ona emretmişti.[48]

Bera´ b. Âzib´e göre; Mus´ab b. Umeyr ile birlikte, İbn Ümmi Mektum da Medine´deki Müslümanlara Kur´ân-ı Kerîm okumak üzere Medine´ye gelmişti.[49]

Useyd b. Hudayr ile Sa´d b. Muaz´ın Müslüman Oluşu ve İslamiyetin Medine´de Yayılışı

Useyd b. Hudayr,[50] Cahiliye ve İslâmiyet devrinde, babasından sonra kavminin seyyidi olup,[51] en akıllılarından ve görüş sahiplerindendi.[52]

Araplar içinde yazı yazmayı bilenler pek az bulunurken, o, yazardı. İyi yüzme bilir ve iyi ok atardı.

Kendilerinde bu hasletler bulunanlara, Cahiliye devrinde "Kâmil" denirdi. Useyd b. Hudayr´da bun­ların hepsi toplanmış bulunuyordu.[53]

Es´ad b. Zürâre bir gün Mus´ab b. Umeyr´i yanına alarak Abduleşhel oğullarıyla Zafier oğullarının evlerine doğru götürdü.

Es´ad b. Zürâre, Sa´d b. Muaz´ın halasının oğlu idi.

Es´ad b. Zürâre ile Mus´ab b. Umeyr, Zafer oğullarının bostanlarından birisine girdiler. Oradaki, Mark diye anılan kuyunun başına oturdular.

Medinelilerden, Müslüman olan kimseler de, onların yanına toplandılar.

Sa´d b. Muaz ile Useyd b. Hudayr, o zaman, Abduleşhel oğulları kabilesinin seyyidleri, ulu kişileri olup, kavimlerinin dininde ve müşrik idiler.

Bunlar Es´ad b.Zürâre´nin Mus´ab b. Umeyr´i oraya getirdiğini ve başına bazı kimselerin toplandığını işitince, Sa´d b. Muaz, Useyd b. Hudayr´a:

"Sen işini iyi bilen ve kimsenin yardımına muhtaç olmayan bir adamsın!

Zayıflarımızın inançlarını bozmak için mahallemize gelmiş olan şu adamların yanına git de, kendi­lerini azarla ve mahallemize gelmekten men et!

Bilirsin ki; Es´ad b. Zürâre benim akrabam olmasaydı, bu işi kendim yapmaya yeterdim!

O halamın oğlu olduğu için, üzerine varmaya yol bulamadım!" dedi.

Bunun üzerine, Useyd b. Hudayr hemen kısa mızrağını alıp onlara doğru ilerledi.

Es´ad b. Zürâre, onu görünce, Mus´ab b. Umeyr´e:

"Şu yanına gelen, kavminin seyyidi, ulu kişisidir" dedi.

Mus´ab b. Umeyr

"Oturursa, kendisiyle konuşurum!" dedi.

Useyd b. Hudayr, sövüp sayarak, gelip tepelerine dikildi ve:

"Sizi bize getiren nedir? Zayıflarımızın inançlarını mı bozacaksınız?[54]

Sen şu yabancı, kovulmuş adamı, zayıflarımızın inançlarını bâtıl ile bozmak ve onlan ona davet etmek için mi getirdin?!

Senin bundan sonra çevremizde bir daha birşey yaptığını görmeyeyim![55]

Eğer hayatınız size gerekse, hemen yanımızdan ayrılın!" dedi.

Mus´ab b. Umeyr, ona:

"Biraz oturup, söyleyeceklerimi dinlesen; beğenirsen kabul etsen, beğenmezsen, hoşuna gitmezse, dinlemekten yüz çevirsen olmaz mı?" dedi.

Useyd b. Hudayr

"Yerinde bir söz söyledin!" dedikten sonra, mızrağını yere saplayıp onlarla oturdu.

Mus´ab b. Umeyr İslâmiyet üzerine bir konuşma yaptı ve ona Kur´ân-ı Kerîm okudu.

Useyd b. Hudayr Mus´ab b. Umeyr´in sözlerini ve Kufârvı Kerîm´i dinlediği zaman, Es´ad b. Zürâre ile Mus´ab b. Umeyr

"Vallahi, o daha konuşmadan önce, kendisinin yüzünde İslâm´ın nurunun patladığını ve yumuşadığını anladık!" demişlerdir.

Useyd b. Hudayr, Kur´ân-ı Kerîm hakkında:

"Bu, ne kadar güzel, ne kadar yüce söz!

Siz bu dine girmek istediğiniz zaman ne yaparsınız?" dedi.

Es´ad b. Zürâre ile Mus´ab b. Umeyr:

"Gusledip temizlenirsin!

Altlı üstlü, elbiseni temizlersin!

Sonra, hak şehadetiyle şehadet getirirsin!

Sonra da namaz kılarsın!" dediler.

Useyd b. Hudayr kalkıp gusletti.

Elbiselerini temizledi.

Hak şehadetiyle şehadet getirdi.

Sonra da, iki rekat namaz kıldı, ve:

"Gerimde bir adam var ki, o size tâbi olursa, kavminden hiçbir kimse ona muhalefet etmez, ondan geri kalmaz. O, Sa´d b. Muaz´dır! Ben şimdi onu size gönderirim!" dedi.

Mızrağını alıp Sa´d b. Muaz´ın ve kavminin yanına döndü.

Onlar, bir araya toplanmış, oturuyorlardı.

Useyd b. Hudayr gelirken, Sa´d b. Muaz ona bakınca:

"Allah´a yemin ederim ki; Useyd, yanınızdan gidişinden başka bir yüzle geldi size!" dedi.

Useyd b. Hudayr toplantı yerinde durunca, Sa´d b. Muaz ona:

"Ne yaptın?" diye sordu.

Useyd b. Hudayr

"O iki adamla konuştum.

Vallahi, ben onlarda bir sakınca görmedim. Bununla birlikte, kendilerini nehiyve men ettim.

Onlarda, ´Biz senin istediğini yaparız!´ dediler.

Bana haber verildiğine göre; Harise oğulları, Es´ad b. Zürâreyi, senin halanın oğlu olduğunu bildik­leri halde, sana verdikleri sözü bozup, hakaret için öldüreceklermiş!" dedi.

Sa´d b. Muaz, Harise oğullarının adı anılınca, kızgın bir halde hemen kalkıp eline mızrağını aldı ve:

"Vallahi, sende beni tatmin edecek birşey göremedim!" dedikten sonra, Es´ad b. Zürâre ile Mus´ab b. Umeyr´e doğru ilerledi.

Es´ad b. Zürâre, Mus´ab. b. Umeyr´e:

"Ey Mus´ab! Vallahi, sana gerisindeki kavminin seyyidi, ulu kişisi geliyor ki, kendisi sana tâbi olursa, onlardan iki kişi bile sana muhalefet etmez!" dedi.

Sa´d b. Muaz Es´ad b. Zürâre ile Mus´ab b. Umeyr´i sakin ve telaşsız görünce, Useyd b. Hudayhn ancak onların söyleyeceklerini kendisine dinletmek istediğini anladı. Sövüp sayarak, üzerlerine dikildi. Es´ad b. Zürare´ye

"Ey Ebu Ümâme! Vallahi, seninle aramızda akrabalık olmasaydı, bu adamı benden kurtaramazdın!

Siz bizim hoşlanmadığımız şeyi evlerimizin içine mi sokacaksınız?[56]

Sen şu yabancı, kovulmuş adamı evlerimize, zayıflanmızın inançlarını bâtıl şeylerle bozmak ve onları ona davet etmek için mi getirdin?!

Sizin bundan sonra çevremizde bir daha birşey yaptığınızı görmeyeyim" diyerek çıkıştı.[57]

Mus´ab b. Umeyr, ona:

"Biraz oturup söyleyeceklerimi dinlesen; beğenirsen kabul etsen, beğenmezsen, hoşuna gitmezse, dinlemekten yüz çevirsen olmaz mı?" dedi.

Sa´d b. Muaz:

"Yerinde bir söz söyledin!" dedi ve mızrağını yere saplayıp oturunca, Mus´ab b. Umeyr ona İslâmiyeti anlattı ve Kurân-ı Kerîm okudu.[58] Mus´ab b. Umeyr, Sa´d, b. Muaz´a Zuhruf sûresinin baş tarafından (1-8) okumuştu.[59]

Bu, Sa´d b. Muaz´ın, Es´ad b. Zürâre ile Mus´ab b. Umeyr´in yanına, tehdit etmek üzere ikinci gelişi idi.[60]

Sa´d b. Muaz Mus´ab b.Umeyr´in İslâmiyet hakkındaki sözlerini ve okuduğu Kur´ân-ı Kerîm´i dinlediği zaman, Es´ad b. Zürâre ile Mus´ab b. Umeyr:

"Vallahi, o daha konuşmadan önce, yüzünde İslâm´ın nurunun parladığını ve yumuşadığını anladık!" demişlerdir.

Sa´d b. Muaz, Kur´ân-ı Kerîm´i dinleyince:

"Ben şimdiye kadar hiç bilmediğim birşeyi dinledim!" dedi[61] ve:

"Siz bu dine girdiğiniz, Müslüman olduğunuz zaman ne yaparsınız?" diye sordu.

Es´ad b. Zürâre ile Mus´ab b. Umeyr:

"Gusleder, temizlenirsin!

Altlı üstlü, elbiseni temizlersin!

Sonra, hak şehadetiyle şehadet getirirsin!

Sonra da, iki rekat namaz kılarsın!" dediler.

Sa´d b. Muaz kalkıp gusletti.

Elbiselerini temizledi.

Hak şehadetiyle şehadet getirdi.

Sonra da, iki rekat namaz kıldı.

Mızrağını alıp, yanında Useyd b. Hudayr da bulunduğu halde, kavminin toplantı yerine doğru gitti.

Kavmi, onu gelirken görünce, birbirlerine:

"Vallahi, Sa´d yanınızdan gidişinden başka bir yüzle döndü size!" dediler.

Sa´d b. Muaz, onların yanına vanp durdu ve:

"Ey Abduleşhel oğulları! Benim, aranızdaki işimi, gidişimi nasıl bilirsiniz?" diye sordu.

Abduleşhel oğulları:

"Sen bizim seyyidimiz, ulu kişimiz ve görüşçe en üstünümüz, yönetici olarak da en uğurlumuzsun!" dediler.

Bunun üzerine, Sa´d b. Muaz:

"Siz Allah´a ve Resûlüne iman edinceye kadar, sizin erkek ve kadınlarınızla konuşmak bana haram olsun!" dedi.

Es´ad b. Zürâre ile Mus´ab b. Umeyr:

"Vallahi, akşama kadar, Abduleşhel oğulları mahallesinde, erkek kadın, Müslüman olmadık kimse kalmadı!" demişlerdir.[62]

Es´ad b. Zürâre ile Mus´ab b. Umeyr, Zafer oğullarının bostanındaki Mark kuyusunun başında Useyd b. Hudayfın ve Sa´d b. Muaz´ın Müslüman oluşundan sonra, oradan kalkıp Es´ad b. Zürâre´nin evine döndüler.

Mus´ab b. Umeyr, Es´ad b. Zürâre´nin yanında oturup, halkı İslâmiyete davete koyuldu.[63]

Sa´d b. Muaz, Müslüman olunca da, Mus´ab b. Umeyr ile Es´ad b. Zürâre´yi kendi evine götürüp İslâmiyeti yaymaya devam ettirdi.[64]

Ümeyye b. Zeyd, Hatıma, Vâil ve Vâkıf oğulları ailelerinden başka, Ensar evlerinden, içinde erkek ve kadın Müslüman olmayan bir ev kalmadı.

Ebu Kays b. Eslet, bu dört ailenin şairi, seyyidi idi.

Onlar hep Ebu Kays´ın ağzına bakarlar, ona boyun eğerler, onu dinlerlerdi.

O da, onları İslâmiyetten geri durdurdu. Hendek savaşından[65] sonra, onlarda Müslüman oldular.[66]

Ebu Seleme´nin Medine´ye Hicreti

Ashab-ı Kiram´dan Ebu Seleme Abdullah b. Abdulesed, hicret ettiği Habeş ülkesinden Mekke´ye dönmüş bulunuyordu.

Akabe Bey´atından bir yıl önce, Kureyş müşriklerinin kendisine işkenceye başladıkları sırada, Medinelilerin Müslüman olduklarını işitince, zevcesi Hz. Ümmü Seleme ile oğlu Seleme´yi deveye bindirerek, Medine´ye hicret etmek üzere yola çıktı.

Fakat, Mugîre b. Abdullah oğulları onu görüp önüne dikildiler ve:

"Haydi, sen şu kendin hakkında bize galebe çaldın!

Fakat, bu zevceni de beldelerde gezdirip durmanda seni serbest bırakacağımızı mı sanıyorsun?" diyerek, Ebu Seleme´nin elinden devenin yularını çekip aldılar.

Ebu Seleme´nin kavmi olan Abdulesed oğulları kızdılar ve:

"Hayır! Vallahi, siz adamımızdan zevcesini çekip alınca, biz de oğlumuzu onun yanında bırak­mayız!" dediler. Seleme´yi aralarında çekiştirdiler durdular, nihayet onu alıp götürdüler.

Mugîre oğulları ise, Hz. Ümmü Selemeyi yanlarında tuttular, bırakmadılar.

Ebu Seleme Medine´ye yalnız başına hicret edip gitti.

Mugîre oğulları, böylece, Hz. Ümmü Seleme´nin kocası ve oğlu ile arasını ayırdılar.

O da, her sabah çıkar, vadide oturur, akşama kadar ağlardı.

Bu hal bir yıl veya bir yıl kadar sürdü.[67]

Amr b. Cemûh´un Müslüman Oluşu

Amr b. Cemûh; Selime oğullarının seyyiçilerinden ve eşrafındandı. Kendisinin evinde, ağaç kütüğünden yapılmış, Menât diye anılan bir putu vardı.

Medine eşrafının yaptıkları gibi, o da, bu putu ilah edinmişti. Ona tapar ve tazimde bulunurdu.[68]

Mus´ab b. Umeyr Kur´ân öğretmek için Medine´ye geldiği zaman, Amr b. Cemûh, ona ve arkadaşlarına adam gönderip:

"Siz bize ne için geldiniz?" diye sordu.

Onlar da:

"İstersen, sana gelip Kur´ân dinletelim?" dediler.

Amr b. Cemûh:

"Olur!" dedi.

Mus´ab b. Umeyr ona Yûsuf sûresinin baş tarafından (1-8. âyetleri) okudu. Amr b. Cemûh:

"Kavmimizle, bir görüşmemiz lazım!" dedi.

Mus´ab b. Umeyr ile arkadaşları onun yanından ayrıldılar.

Amr b. Cemûh putunun yanına girdi ve:

"Sen de bilirsin ki, vallahi, bu kavim senden başkasına bağlanmamı istiyor! Sende buna karşı bir güç, kudret yok mu?" dedi.[69]

Amr b. Cemûh´un oğlu Muaz ile Muaz b. Cebel ve Selime oğullarının Müslüman olan gençlerinden bazıları, geceleyin, Amr b. Cemûh´un putunu bulunduğu yerden alıp Selime oğullarının çöplük çukurlarından, içinde insan pisliği de bulunan bir çukura attılar.

Amr b. Cemûh, sabahleyin:

"Yazıklar olsun size! Bu gece ilahlarımıza kim sataştı?!" dedi. Onu aramaya gitti, buldu,yıkayıp tem­izledikten, güzel koku sürdükten sonra

"Vallahi, bunu sana yapanı bir bilseydim, onu rezil ederdim!" dedi. Amr b. Cemûh akşamleyin uyuduğu zaman, putuna aynı şeyi tekrar yaptılar. O da, sabahleyin gidip putunu aynı çukurun içinde buldu, yıkadı, temizledi, ona koku sürdü.

Puta geceleri aynı şey birkaç kere daha yapıldıktan ve Amr b. Cemûh da bulup yıkadıktan ve güzel koku sürdükten sonra,[70] kılıcını onun boynuna astı[71] ve:

"Ben, vallahi, gördüğüm şeyi sana yapanı bilmiyorum. Eğer sende bir hayır varsa, artk kendini kendin koru, savun! İşte, kılıç da yanında!" dedi.[72] Dışarı çıktı.

Ev halkı, kalkıp kılıcı putun boynundan aldılar.

Amr b. Cemûh, eve dönüp kılıcın putun üzerinden alınmış olduğunu görünce:

"Ey Menât! Kılıç nerede?! Ben gidip servetimi Menât´a harcanmak üzere vasiyet ve vakfedeceğim!" dedi, gitti.[73]

O gidedursun, put da bir köpek ölüsü ile bağlanarak Selime oğullarının, içinde insan pisliği bulunan kuyularından bir kuyuya atıldı.[74]

Amr b. Cemûh, evine dönünce, ev halkına:

"Nasılsınız?" diye sordu.

Onlar da:

"Ey efendimiz! Biz hayırlı yoldayız! Allah evimizden pisliği giderdi!" dediler.

Amr b. Cemûh:

"Vallahi, sanıyorum ki, siz bana karşı Menât´a bir kötülük yaptınız?" dedi.

"Evet! Orası da öyle! Bak! İşte, o, şu kuyudadır!" dediler.[75]

Amr b. Cemûh, gidip putunu kuyunun içinde bir köpek ölüsüyle bağlanarak başaşağı atılmış bir halde görünce, uyandı!

Kavminden, Müslüman olan bazı zâtlarla konuştu.

Allah´ın rahmetiyle Müslüman olup Allah´tan gelen bilgilerle bilinçlendiği zaman, kendisini içinde bulunduğu körlük ve sapkınlıktan Peygamberimiz (a.s.)ın sayesinde kurtaran Yüce Allah´a şükretti.[76]

Kavmine de haber saldı.

Yanına geldikleri zaman, onlara:

"Siz benim bulunduğum şey üzerinde bulunur değil misiniz?" diye sordu.

"Evet! Bulunuruz! Sen bizim seyyidimiz, ulu kişimizsin!" dediler.

Amr b. Cemûh:

"Sizi şahit tutarım ki,[77] ben artık Muhammed´e indirilmiş olanlara iman etmiş bulunuyorum!" dedi ve bunu dört beyiflik bir şiirinde dile getirdi.[78]

Yüce Allah ondan razı olsun![79]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] * Ensar; yardımcılar demek olup, Ashabdan Enesb. Malik´e: "Senin görüşüne göre, siz öteden beri Ensar adıyla anılır mıy­dınız? Yoksa, bu adı size Allah mı taktı?" diye sorulduğu zaman, Enes b. Malik "Evet! Ensar adını bize Allah taktı!" demiştir (Buhârî, Sahih, c. 4, s. 221).

İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 220.

[2] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, o. 2, s. 73, Belâzuri, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 239, Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 299, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 431, İbn Hazm, C evâm iu´s-Sîre, s. 71, Ebu´I-Ferec İbn Cevzi, el -Vefa, c. 1, s. 219, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 96, İbn Kayyım, Zâdü´l-mead, o. 2, s. 56, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, o. 1, s. 156, Zehebî, Târihu´l-islâm, s. 291, Ebu´l-Fidâ, el- Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 150.

[3] Diyarbekrî, Hamîs, c. 2, s. 73, İbn Sa´d, c. 1, s. 220, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 239, Taberî, Târih, c. 2, s. 235.

[4] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 73.

[5] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 73, Buhâri, Sahih, c. 4, s. 251, Beyhakî, c. 2, s. 431, E bu´l-Ferec, c. 1, s. 218, Zehebî, s. 291 , Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 150.

[6] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 75, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 323.

[7] Buhâri, Sahih, c. 4, s. 251 , Müslim, Sahih, c. 3, s. 1334.

[8] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 75, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 323.

[9] Buhâri, Sahih, c. 4, s. 251.

[10] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 75, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 323, İbn Sa´d, c. 1 , s. 220.

[11] Buhârî, Sahih, c. 4, s. 251.

[12] Müslim, Sahih, o. 3, s. 1333.

[13] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 75, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 323, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1 , s. 220.

[14] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 75, İbn Sa´d, c. 1, s. 220, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 323, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 251 , Müslim , c. 3, s. 1333.

[15] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 75-76, İbn Sa´d, c. 1, s. 220, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 323, Müslim, c. 3, s. 1333.

[16] Buhâri, Sahih, c. 4, s. 251, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1334.

[17] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 75, İbn Sa´d, c. 1, s. 220, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 323,

[18] Müslim, Sahih, c. 3, s. 1333.

[19] Buhâri, c. 4, s. 251 , Müslim, c. 3, s. 1333.

[20] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 75, İbn Sa´d, c. 1, s. 220, Ahmed b. Hanbel, c.5, s. 323, Buhâri, c. 4, s. 251, Müslim, c. 3, s. 1334.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/247-249.

[21] İbn İshak.İbn Hişam,c.2, s. 73-76, İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 220, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 239, Taben, Târih, c. 2, s. 235, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 431, İbn Hazm, Cevâmiu´s-Sîre, s. 71-72, Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 217-218, İbnEsîr, Kâmil.c. 2, s. 96, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 156-157, Zehebî, Tâıfhu´l-islâm, s. 291, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 150, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 316.

[22] İbn Sa´d, c. 3, s. 545, İbn ^bdilberr, İstiâb, c. 2, s. 641, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 4, s. 62.

[23] İbn Sa´d, c. 3, s. 439, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 641, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 2, s. 428, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 95.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/249.

[24] Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 239, Kastalânî, Mevâhibu´l-ledünniye, c. 1, s. 77, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 317.

[25] Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 437.

[26] Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 38, Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 307, Heysemî, Mecınau´z-zevâid, c. 6, s. 41, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 163.

[27] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1 , s. 220, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 437, Kastalânî, c. 1, s. 77.

[28] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 220.

[29] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 437, Halebî, c. 2, s. 164.

[30] İbn Sa´d, c. 1, s. 220, Taberî, Târih, c. 2, s. 235.

[31] Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 239.

[32] Belâzurî, c.1, s. 239, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 38.

[33] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 76, İbn Sa´d, c. 1, s. 220, Belâzurî, c. 1, s. 239. Yâkubî, c. 2, s. 38, Taberî, c. 2, s. 235, Beyhakî, c. 2, s. 437.

[34] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 76, Taberî, c. 2, s. 235, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 96, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 151.

[35] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 76, Taberî, c. 2, s. 235, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 151.

[36] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 76, Taberî, c. 2, s. 235, İbn Esîr, c. 2, s. 96, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 151.

[37] İbn Sa´d, c.1, s. 220, Yâkubî, c. 2, s. 38, Beyhakî, c. 2, s. 437, İbn Hazm, Cevamiu´s-Sîre, s. 72, İbn Esîr, c. 2, s. 97, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 158, Zehebî, s. 293.

[38] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 76, Beyhakî, c. 2, s. 437.

[39] İbn Sa´d, c. 1, s. 220, Beyhakî, c. 2, s. 437, Ebu´l-Ferec, c. 1 , s. 218.

[40] Belâzurî, c. 1, s. 239, İbn Hazm, s. 72, İbn Seyyid, c. 1, s. 158.

[41] İbn Hazm, Cevâm iu´s-Sîre, s. 72.

[42] Belâzurî, c. 1, s. 239, İbn Hazm, s. 72, İbn Seyyid, c. 1, s. 158.

[43] Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 218.

[44] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 76, Taberî, c. 2, s. 235, Beyhakî, c. 2, s. 437. İbn Seyyid, c. 1, s. 158, Zehebî, s. 293, Ebu´l- Fidâ, c. 3, s. 151 , Halebî, c. 2, s. 163.

[45] Belâzurî, c. 1, s. 239, İbn Hazm, s. 72.

[46] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 77, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 437, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 293, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 151, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 163.

[47] Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 317.

[48] İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 158, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 1 51, Kastalânî, Mevâhibu´l-ledünniye, c. 1, s. 77.

[49] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 284, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 264, İbn Seyyid, c. 1, s. 158, Halebî, c. 2, s. 163.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/249-251.

[50] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 87. İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 91, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 1, s. 111. 51

[51] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 3, s. 604.

[52] İbn Sa´d, c. 3, s. 604, İbn Abdilberr, c. 1, s. 93, İbn Esîr, c. 1, s. 112.

[53] İbn Sa´d, c. 3, s. 604.

[54] İbn İshak, İbn Hişam , c. 2, s. 77-78, Taberî, Târih, c. 2, s. 236, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 438439, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 97, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 159-160, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 294, E bu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 152, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 170.

[55] Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 294.

[56] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 2, s. 78, Taberî, Târîh, c. 2, s. 236, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 439440, İbn Esîr, Kâm il, c. 2, s. 97, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 160, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 294-296, E bu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 152-153, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 170-172.

[57] Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 307-308, Heysemî, Mean au´z-zevâid, c. 6, s. 41.

[58] İbn İshak, İbn Hisam , c. 2, s. 78-79, Taberî, c. 2, s. 237, Beyhakî, c. 2, s. 439440, İbn Esîr, c. 2, s. 97, İbn Seyyid, c. 1, s. 160, Zehebî, s. 296-297, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 153, Halebî, c. 2, s. 1 70-1 71.

[59] Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 307, Zehebî, c. 295, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 153, Heysemî, Meanau´i-zevâid, c. 6, s. 41.

[60] Ebu Nuaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 307, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 294, Heysemî, Mecmau´i-zevâid, c. 6, s. 41.

[61] Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 295, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 6, s. 41 .

[62] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 79-80, Taberî, Târîh, c. 2, s. 237, Ebu Nuaym, c. 1, s. 308, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 440, İ bn Esîr Kâm il, c. 2, s. 93, İtan Seyyid, Uyûnu´l -eser, c. 1, s. 1 60-1 61, Zehebî, s. 2 97, Ebu´l-F idâ, el-Bi dâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 153, Halebî, c. 2, s. 171.

[63] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 79-80, Taberî, Târîh, c. 2, s. 237, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 437-440, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 93, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 160-161, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 294-295, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 1 53, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 2, s. 171.

[64] İbn Sa´d, Taba kât, c. 3, s. 420-421.

[65] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s.80, Taberî, c. 2, s. 237, Beyhakî,c. 2, s. 440, İbn Haim, Cevâmiu´s-Sîre, s. 73, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 98, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 161, Zehebî, s. 297, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s.1 53, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 1 2, Halebî, c. 2, s. 171.

[66] İbn Hazm, Cevâmiu´s-Sîre, s. 73, İbn Seyyid, c. 1,s.161 , İbn Haldun, c. 2,ks. 2, s. 12.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/251-256.

[67] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 112, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 258, İbn Hazm , Cevâmiu´s-sfne, s. 86, İbn Ea>, Usdu´l-gâbe, c. 7, s. 341, Zehebî, TârıTiu´l-islam , s. 31 2, E bu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 169, Halebî, İnsanu´l-uyûn, c. 2, s. 182.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/257.

[68] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.2, s. 95, İbn Esir, Usdu´l-gâbe, c. 4, s. 207, İbn Hacer, el-İsâbe, t 2, s. 529.

[69] Zehebî, Siyeru a´lâmi´n-nübelâ, c. 1, s. 182.

[70] Zehebî, Siyeru a´lâmi´n-nübelâ, c. 1, s. 182.

[71] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 95, İbn E ar, Usdu´l-gâbe, c. 4, s. 207, Zehebî, Siyeru a´lâmi´n-nübelâ, c. 1, s. 182, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 529.

[72] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 95-96, İbn Esîr, c. 4, s. 207, İbn Hacer, c. 2, s. 529.

[73] Zehebî, Siyeru a´lâmi´n-nübelâ, c. 1, s. 182.

[74] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 95-96, İbn Esîr, c. 4, s. 207, İbn Hacer, c. 2, s. 529.

[75] Zehebî, Siyeru a´lâmi´n-nübelâ, c. 1, s. 182-183.

[76] İbn İshak.İbnHişam, c. 2, s. 96, İbn Esîr, c. 4, s. 207, İbn Hacer, c. 2, s. 529.

[77] Zehebî, Siyeru a´lâmi´n-nübelâ, c. 1, s. 183.

[78] İbn İshak.İbn Hişam, c. 2, s. 96, İbn Esîr, c. 4, s. 207, Zehebî, c.1, s. 183, İbn Hacer, c. 2, s. 529.

[79] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/257-260.
Top